Bir Doğu Ekspresi Nostaljisi

0
492

KAYSI ZAMANI

Faruk KÜÇÜKTAŞ

Bazen insanın zihninin bir köşesinde kalmış anlık tanık olduğu hatıralar vardır. Unuttuğu sandığı, ya da istediğinde hatırlayamadığı. Bezen bir şeylerin tetiklemesi ile geri dönüşün yapan bu çağrılar ne kadar saf ve güzelliği olan anların yaşandığını güne yansıtır bir daha o güzelliği tattırır, tarifi imkânsız bir tat bırakır gönüle.

Şu şimendifer var ya kara trenler ya ben onları çok özledim… Hani önünde koca rakamlar ile numarası yazılı olan, hatta kendine has düdük sesi bulunan trenler. Gideceği yere hiçbir zaman vaktinde varmayan her zaman rötar yapmış şekilde varan trenler. Adı marşandiz, posta, karma, ekspres olan trenler. Sanki onlar tren garlarının önünde sergilenmeye başlandıktan sonra onlarla birlikte bazı şeylerde yok olmuştu. Kendiliğinden kaybolmuştu. Sanki. Sessiz… Sakin…

Erzurum’a eskiden gidenler bilir. Kars’tan Doğu Ekspresine binmiş halk ozanları Erzincan’a kadar kompartıman, kompartıman gezerek türkü söyler, geçimlerini ekseriye böyle temin ederlerdi. Kars yönünden gece gelindiği ve gurbete gidiş treni olduğundan âşıklar hiç boş kalmaz sürekli ayrılıktan dem vurup bi hayli yorgun düşerlerdi. Bir kaç saat gecikmeyle de olsa Doğu Ekspresinin karşılıklı telakileri Erzincan’a denk gelir geri dönecek âşıklar yattıkları bankların üzerinden yavaş, yavaş toparlanarak ikinci mevkideki kompartımanlarına binerlerdi. Bu tren gurbetten dönüş treni olduğundan, deyişler, türküler, mahnılar hep kavuşma üzerineydi. İşte yıllar önce çok etkisinde kaldığım bu aşıklardan biri bugün benim zihnimin köşesinden çıkıp kalemime döküldü neler geldi geçti gözlerin önünden..

Çocukken bazı insanları duruşuna, davranışına, tavrına göre ayırt eder, dürüstlüğü, birine, efendiliği birine, delikanlılığı birine etiketlersiniz. O insan sizde hangi yönüyle iz bırakmış ise yıllar sonrada anarken onu o vasfıyla anarsınız, hatırlarsınız. Gönül sofranıza o yönüyle gelir. Birde bütün vasıfları kendinde toparlayan insanlar vardır adına Yiğit Adam dediğiniz.

İşte onlar hiç unutulmaz hayatı ondan kopyaladığınız için sürekli sizinle beraberdir. Her başarının, her güzelliğin, içindedir. Cesaretinizdir, Gayretinizdir.

İşte memleketimin yetiştirdiği mümtaz değerlerden birisiydi Fikri Amca, Kunduracı Fikri. Benim gözümde yiğit adam… Namı değer… Fikri.

Benim bildiğim Türkiye ‘de ilk defa kamyon lastiğinden ayakkabı pençesi yapan insan, kafası bozulduğunda günde üç çift yemeni yapacak kadar mahareti olan, her türlü ticarete yatkın biri… İşte o yıllarda beraberce topladığımız kaysı kurularını biraz daha para ediyor diye Erzurum’a satmaya gidiyoruz. O daha önce çok kez gittiğinden ve gittiği yerde tanındığından yanında olmak bana mutluluk veriyor. Sanki kendi gözümde yeni bir kapıları açıyordum. Benim doğu istikametine doğru ilk yolculuğumdu. Tren Şefi Hüsamettin Bayram ve kondüktör tanıdık olduklarından karma treninin bir kompartımanına on çuvalı tıka basa sığdırmıştık. Erzincan Tren istasyonunda çeşmeden su bidonunun suyunu yenilemek için indiğinde küçük bir kızın, sırtında cura bir saz takılı kör bir aşığı elinden tutarak trene bindiğini gördüm. Ya tek vagonlu bu karma treninde hiç bir iş olamayacağını tahmin etmiş, ya da inmesi daha rahat olur diye düşünmüş olacaklar ki hemen ilk başta bizim çuvalların bulunduğu kompartımana girmişlerdi.

Tren kalktıktan sonra bir süre sessiz kalmış ve aşıkla küçük kızını süzmüştüm. Acep mesleğini nasıl icra ediyor nasıl para kazanıyordu merak içersindeydim ki… Fikri Amca ekmek çantasını indirip içerisinde Köfteci Kara dayı’dan ne olur ne olmaz diye ihtiyaten iki tanede fazla yaptırdığı yarım ekmek arası köftelerden birer tane adam başı dağıtmıştı. Âşık ve küçük kız çok aç olacaklar ki hemen ellerindeki ekmekleri bitirmişlerdi. Tren hiç görmediğim yerlerden geçiyor bazen sık, sık tünellere giriyor bazen hiç dağ görünmeyen ovalarda gidiyordu. Her zaman çimento kâğıtlarının üzerinde okuduğum ve merak ettiğim Aşkale Çimento fabrikasını ilk defa görmüştüm. Bir kaç kişi daha gelmişti kompartımana. Yeni gelenler aşığı tanıdıklarından hemen koyu bir sohbete koyulmuş çokça iltifat edip ondan ısrarla bir mahnı yani türkü istiyorlardı. Hele de ay gözel mahnısını…

Fikri Amca küçük kızın eline elli kuruş verip bu kadar iltifata tabi olan âşıktan bir türkü okumasını istirham etmişti. Aşık karşılığının verildiğini kızın yaptığı el temasından anlamış olacak ki. Cura sazını elime alıp küçük kızı ile karşılıklı Ay Güzel türküsünü söylemeye başladı.

Aşık;
Ay güzel gidek gezmeye bağa,
Koy biraz bakam o gül yanağa,

Kızı;
Yanaklarımı neylersin oğlan?
Bağlarda çiçek görmemişsen mi?

……………………..

Aşığın bu güzel deyişlerine kendimizi o kadar kaptırmıştık ki Trenin Erzurum İstasyonuna ne zaman geldiğini hiç fark edememiştik… İnerken kızının yanında taşıdığı ekmek çantasını ağzına kadar erik kurusu ile doldurmuştuk.

Yıllarca karma trenindeki o vefalı dostluğun bıraktığı tattan olacak ki Kör Aşıkla kızı Fikri Amcayı Kaysı Zamanı ziyaretine gelerek ona bu mahını’yı okur kendisi için özel alınarak saklanan kaysıyı alıp giderlerdi.

Yazımın başında da demiştim ya; Kara Trenler aşıkları, bazı insanlarda yiğitlikleri yanında götürdü…

Faruk KÜÇÜKTAŞ
20.07.2014

Erzincan Nostalji

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz