Mörhe

0
416

MÖRHE

Faruk KÜÇÜKTAŞ

Bazen küçük vesileler insanı hiç bilmediği zamanlara alıp götürür. Eğer gidilen zamanlar dolu, dolu yaşanmışsa nakşolunan güzellikler kare, kare zihinde depreşir bir vesileyle gelir yıllar sonra seni bulur.

Televizyonda bir yarışma programında yarışan üniversite mezunu genç epeyce bir soruyu bilerek yüklü bir para ödülünü hakketmişti. Sunucu belli bir miktardan sonra yarışmacıyı rahatlatmak için ya da ilgisini dağıtmak için hiç alakası olmayan sorular soruyormaya başlamış yarışmacıda hazırlıklı olacak ki bu tuzağa düşmemek için sorulara kısa cevaplar verip geçiştiriyordu. Bir ara sorulacak soru biraz yöresel olacaktı ki genç delikanlıya nereli olduğunu sormuştu. Yarışmacı belki jest olsun diye belki bilerek Gakkoş’um dedi. Bunun üzerine bir Elazığ muhabbeti başladı. Yemekleri, şapkası, şalvarı, yemenisini, çayda çırası’nı anarak epeyce muhabbet ettiler. Sonunda sunucu “sıradaki soru tam Gakkoş’un bileceği soru” deyip yarışmacıya sormaya başladı.

Soru aynen şöyle..

“Anadolu’nun bazı yörelerinde bir kısmına kışlık malzemelerin ve konduğu, gerektiğinde günlük olaraktan kullanılan bazı yörelerde bir tarafının da açık tutulduğu evin bölümünün adı nedir?” ardından da Kiler, Sofa, Mutfak, Eyvan.. diye sıraladı.

Yarışmacı doğru cevabı bildiğin den o kadar emindi ki programdan keyfini çıkarırcasına alakasız bir şekilde seçenekler arasında gidip gelmişti. O ana kadar hak edilen ödülün bayağı yüksek oluşundan elindeki kitabı okumayı bırakan kızım yarışmayı takibe başlamış, sorulan sorunun doğru cevabının “kiler” olduğunu söyleyip ardından “bunu çocuk bile bilir” diye eklemişti. Usta sunucunu “hani tavanına da soğan, sarımsak ta asarlar” deyip o sinsi aldatıcı cümleyi de araya sokuvermişti.

Yarışmacı da kızım gibi kiler olduğunu söyleyip “son kararın mı” teyidini onaylamıştı. Artık geri dönüş yoktu. Bu cevabı alan sunucunun yüzünde yarışmanın başından beri var olan tilkilik bir anda kaybolup zafer kazanmış komutan duruşuna dönüşmüştü.

Seçeneklerdeki ışıklar gidip gelirken kızıma ben cevabının ayvan olduğunu söylediğimden birkaç saniye sonra yeşil ışık ayvan’ın üzerinde yanmış yarışmacı gibi kızımda şok olmuştu. Elazığ’lı Gakgoş yarışmacı ayvanı çok farklı bildiğini ifade etse de sonunda küçük bir teselli ikramiyesiyle giderken, kızım bana dönüp “helal olsun sana baba!!” dediğinde nedenini bilmediğim bir hüzün içerisinde bulmuştum kendimi..

Çok değil bundan yirmiyıl öncesine kadar Fırat kenarı boyunca sıra, sıra dizilmiş evlerin en alt katı ile en üst kat arasında muhakkak bir ayvan olurdu. Kışın alta bulunan ahırdaki hayvanların sıcağı, yazın orta katta olmasından dolayı serin oluşundan hane halkının günlük zamanının birçoğu burada geçerdi.

O evde doğup büyüyen her çocuk bu ayvandaki direkler arsında kurulan beşikte sallanmış, gelinleri çocuklarını bez bebekler, cevizden oyma fırfırikler ile burada oyalamış, genç kızları kanaviçelerini ve üzerliklerini bu mekânda yapmışlardı.

Bu yerin tavanında boylu boyunca uzatılmış kalın bir dut tapan ağacı ve ona destek veren iki direk bulunurdu. Direklere asılmış içinde nane, kekik ve annuk otu olan tol kabakları, öküz boynuzu kabı içerisinde bir kaç çuvaldız, duvarlarında inceden kalına doğru dizilmiş kalbur ve un elekleri, içinde keser, testere, nacak, balta, kösnü tuzağı, küştüre bulunan gömme dolap, üzerinde boyları değişik fenerler, lüks ve gaz lambalarının bulunduğu küçük bir raf, yine zeminden toprak çamurdan yükselti yapılarak renk, renk minderler arkasında ot yastıkları, köşesinin bir kıyısında tuz sandığı onun yanında istiflenmiş ceviz çuvalları, karşı köşede birinde sirke, diğerlerinde çeşit, çeşit turşu ve pekmez bulunan küpler, elma, üzüm, fasulye sepetleri, yarma ve tuz öğütmek için iki küçük tuz taşı bulunurdu.

Tabanına oturulan yer haricinde bir şey serilmez, daha rahat süpürülsün, üzerine serilen, fasulye, nohut ve zerzevat temiz yerde kurusun diye özellikle “Mörhe” yapılır çok eskilerden kalan bu gelenek ayvanı olan her evde devam ettirilirdi.

Mörhe bir kez yapılıp o ev virane oluncaya kadar kullanılır yapılışını herkes bilmediğinden özellikle bir kez yapılışına vakıf olmuş çok yaşlı kadınlardan mutlaka yardım alınırdı. Onun için özel yerlerden gün görmemiş toprak getirilip içine sarı renk vermesi için kaynatılmış karamuk, ya da kuşburnu kökü suyu katılarak ıslatıp birkaç gün süre ile hâsıl edildikten sonra yere çok düzgün bir şekilde sıvanır çatlamaması için birkaç hafta üzerine nemli çul atılırdı. Daha sonra iyice suyunu çekip kurumaya yüz tuttuğunda sonra üzerine ilk önce çirişle yumurta sarısı sürülerek bardağın yuvarlak kısmı ile iyice sıkıştırılır sonunda balmumu sürülerek yün telisle parlatılırdı. Bu parlatma işlemi her baharda yüzünün tozu silinip balmumu sürülerek yenilenirdi.

Her ayvanın kendine has bir kokusu olur, baharda nane, kekik yaza doğru sıra, sıra pestil bezleri ve kömeler asıldığından dut pilörü, son güz pırasa, soğan den kışın ortasında çermesi armut, sah elma, kokardı.
Ayvanlar … Ah!!! Ayvanlar..

Gözüböyük’ün, Hattatlar’ın, Kahramanlı’nın, Hacırıza’nın, İmrahorlar’ın, Hashatun’un, Acemli’nin, Mehmanlar’ın… Ayvanı…

Kızıma bunları anlatırken bu güzel mekanlardan hiçbirinin mevcut olmadığını söyleyememiş ancak şu kıssayı anlata bilmiştim.

Memleketin birinde fırtına ile beraber yağmur yağmış. Dağdan gelen sel derede kasabanın değirmenini almış götürmüş. Ertesi gün ahali derede “afat”ın boyutlarını tespit etmeye çalışıyorlarmış. Tetkik yaparken kendi aralarında;

– Vay be!! Bu koskoca değirmeni nasıl da almış götürmüş. Çarkı da taşları da gitmiş.
– İçindekiler de gitmiş. Buğday da un da. Dışındakiler de at da araba da gitmiş.
– Değirmencinin evi de ahırı da avlusundaki çamaşırlığı da gitmiş derken….
Bu arada yanlarında bulunan kasabanın delisi de oraya buraya, koşup herkese sormaya başlamış:
– Yahu bu değirmenin bir “şakşağı” da vardı. Gören var mı? Nereye gitti? Dermiş..

Şimdi ben de tam delinin sorduğu gibi birilerine sormak istiyorum..
– Yav!!! Benim memleketimin Mörheli Ayvanları vardı. Gören varmı..

Faruk KÜÇÜKTAŞ
22.10.2014

Fırfırik: Cevize ip takılarak yapılan oyuncak.
Annuk: Aşlık ot.
Tol Kabağı: Süs Kabağı
Nacak: Baltanın küçüğü
Kösnü tuzağı: Köstebek Tuzağı
Küştüre: Rende
Zerzevat: Çeşitli sebze
Dut Pilörü: Pestil yapmak için kaynatılan dut şırası

Erzincan Nostalji

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz