Erzincanlı Balıkçılar

0
1104

Göçle beraber sadece insanlar ya da eşyalar değil; kültürler de yer değiştirir. Her gelen yanında geçmişini de getirir. Meslekler de göçle beraber yer değiştiren unsurlardan biridir. İnsanlar, yeni yerleşkelerinde hayatta kalabilmek için daha önce ellerini sürmedikleri mesleklerin erbabı olabilirler. Memleketlerinde deniz seviyesinden 1185 metre yukarıda yaşayan Erzincanlıların İstanbul’a gelip balıkçılık yapmaları bunun en somut örneklerinden biridir. Erzincanlıların balıkçı olma sürecini yine bir Erzincanlıdan, Deniz Kültürü Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hakkı Şen’den dinliyoruz.

“Masumiyetin son kapısı”
Aslında her şey bavulla başlar. Erzincan’da tahta bavulunu toplayan trene koşar hemen. Pek çok Anadolu insanı gibi Erzincanlılar da İstanbul’a ilk selamını Haydarpaşa Garı’ndan verir. Bu açıdan bakıldığında Haydarpaşa Garı masumiyetin son kapısıdır. Göç eden insanlar için Anadolu’nun ve masumiyetin bitip İstanbul’un başladığı yerdir.

Eskiden Haydarpaşa’nın hemen önünde bir kayıkhane vardı. Oradaki kayıkçılar Kadıköy’e yahut karşı yakaya yük ve insan taşırlardı. Bu kayıkçılara “deniz hamalı” denirdi. Eskiden deniz hamallığını ekseriyetle Rumlar yaparlardı. Kayıklar, ulaşım ve eğlence için kullanılırdı. İnsanlar denize açılıp keyifli zaman geçirirlerdi. Haydarpaşa’ya gelen insanlar da Avrupa Yakası’na geçmek için bu deniz hamallarından yardım alırlardı.

“Mehtabi geceleri”
İstanbul’un kayıkları çok meşhurdur. Yasâri Asım Ersoy’un şarkısında geçen “Biz Heybeli’de her gece mehtaba çıkardık / Sandallarımız neş’e dolar, zevke kanardık.” Sözleri buna bir örnektir. Eskiden Adalar civarında “mehtabi geceleri” düzenlenirmiş. İnsanlar, yanlarına sazendeler ve rakkaseler alıp kayıklarla Adalar civarında toplanır deniz eğlenceleri yaparlarmış. Eğlencelerin haricinde, Adalar’a ulaşım da, tıpkı boğazdaki gibi, kayıklar vasıtasıyla sağlanırmış. Deniz ve kayıklar günlük hayatta önemli yer kapladığı için şiirlere şarkılara konu olmuş.

“Kürekler Erzincanlılarda”
Daha önce belirttiğim gibi deniz hamallığını önceleri Rumlar yaparlardı. Rumlar bir müddet sonra getirisi daha yüksek işlere yönelip bu işi bıraktılar. Rumlardan sonra deniz hamallığı Çankırılara kaldı. Çünkü Çankırılar Anadolu’dan leblebi getiriyorlardı. Yani leblebi bir bakıma deniz hamallığının bir müddet de olsa devamlılığını sağlamış bir yiyecektir. Çankırılarda bırakınca Erzincanlılar geçti küreklerin başına. Bir süre de Erzincanlılar asıldı küreklere ama zamanla deniz hamallığının getirisi azaldı çünkü motorlu ve büyük tekneler daha ucuza taşımacılık yapmaya başladılar. Aynı zamanda İstanbul’un sahilleri, plajları parsellendi. Halkın denizle olan bağı koptu ya da koparıldı.

Eskiden, Fırat’ın buz gibi sularında yüzen çocuklar şimdi birbirlerine “rastgele” diyor. Hayat işte, insanı nereye sürükleyeceği belli olmuyor.

Erzincanlılar deniz hamallığının bitmeye başladığını hissedince farklı bir işe yönelmek istediler. İstanbul’da denizle haşır neşir olduklarından yine buna yakın bir iş aradılar kendilerine. Böylelikle Erzincanlılar arasında balıkçılık kendini göstermeye başladı. Balıkçılık, Karadenizliler tarafından yapılmaya başlanmasına rağmen Erzincanlılar da gerek avcılıkta gerekse halcilikte kendilerine yer bulmayı başardılar.

“Özal müdahalesi”
1984 yılında Erzincanlılar için önemli bir olay yaşanır. Dönemin başbakanı Turgut Özal Kumkapı’dan arabasıyla geçerken yağmurun altında balık satmaya çalışan iki kardeş görür. Erzincanlı olduklarını öğrendiği bu kardeşlerin çalışkanlıklarını takdir eder ve onlara bir istekleri olup olmadığını sorar. Erzincanlı kardeşler de naçizane bir balık hali olsa daha iyi çalışabileceklerini belirtirler. Bunun üzerine Turgut Özal’ın emriyle Kumkapı’da bir balık hali inşa edilir ve bu kardeşlere de orada bir dükkân tahsis edilir. Böylelikle Erzincanlılar İstanbul’un en önemli hallerinden birinde kendilerine yer edinirler. Ardından birkaç Erzincanlı balıkçı daha gelir Kumkapı’ya. Böylelikle “Erzincanlı balıkçı” kalıbı halkın ağzında dolaşmaya başlar.

Mecburiyetten başladıkları meslekleri biraz da şansın yardımıyla geliştirmiş Erzincanlılar. Memlekette toprakla uğraşan insanlar İstanbul’a gelince denizin erbabı olmuşlar. Eskiden, Fırat’ın buz gibi sularında yüzen çocuklar şimdi birbirlerine “rastgele” diyor. Hayat işte, insanı nereye sürükleyeceği belli olmuyor. Bir bavul her şeyi altüst etmeye yetiyor.

Bavul Dergisi, Kasım 2015, Sayı:2

Fotoğraf: Vasfiye Karoğlu, 2012

Erzincan Nostalji

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz