İşgal Günlerinden Acı Hatıralar

0
789

Söyleşi:
M. FEHMİ OMAY

Anlatan:
AHMET SARIKAYA

Erzincan’ı Rus işgal ettiğinde o zaman on üç, şimdi 63-64 yaşlarında bulunan Ahmet Sarıkaya adında Nörkah (Akyazı)lı bir vatandaştan dinledim:

Bundan tahminen elli küsur yıl kadar önce on üç yaşlarında bir çocuktum. Rus geliyor diye bir kısım halk Erzincan’ı tahliye edip Sivas’a doğru çekiliyor… Muhacir olup gidebilenler gitmiş, yolda yakaladıklarını Rus Kranhan’dan eşyası ve adamı ile geriye çevirmişti. Köyler boşalmış, şehirden gidenlerin evlerinde kimse kalmamıştı. Biz de şehire gelip boş bir eve yerleştik. Herkes endişe içinde oturup. Bir gün akşamla yatsı arasında bir gümürtüdür koptu. Pencerelerde cam kalmadı. Bütün halk korku ve telaşla evlerinden dışarıya fırladı. Biz de çıktık. Ne var ne oluyor endişesiyle soruşturduk. Tabii o zaman halkın kulağı kirişte. Acaba halimiz nice olacak diye göz kulak kesilmiş.

Anladığımız şu idi: Rus’a kalmaması için bizimkiler cephaneliği ateşlemişler.

Sabahleyin kalktık, malını öküzünü alan şehir handına doldu. Şehir handı şehir çevresindeki tarlalar demektir. Ekinler değmiş, hayvanları başı boş bırakmışız. Beni bir gaflet almış, dışarıda güneş altında bulunduğum yerde uyuya kalmışım. Tanıdığım bir kimse “Ülen Ahmet kalk Urus geldi” Rusa halk arasında, Urus, Moskof da derler beni kaldırdı. Hemen malımızı, önümüze katıp getirdik ahırlara doldurduk. Rusun nal sesleri iyice yakınlaştı. Ruslar Erzincan Erzurum şosesinden değil de Kızlar Kal’asından (kızlar kal’ası. Büyük Köşünkâr köyünün üzerindeki kayalık) ver yansın etmişler geliyorlar Haber aldık ki: O zaman Erzincan’ın ileri gelenlerinden Hacı Müştak ve daha birkaç kişi Rus kumandanına tuz ile ekmek çıkartmışlar.

– Tuz ve ekmek hakkı için derler ya – Yerse Osmanlıya bir şey yok yemezse sıyra kılınç katliam edecek. Gamandar yemiş – Onlar kumandanlarına gamandar diyorlarmış ve şöyle söylemiş :
– Osman hor hor yok. Yani korkmayın sizi öldürmiyeceğiz.

Rusun geldiği o gün dışarıda kimseler görülmedi. Bizlerden birini Rus kumandanı dellal olarak mahalle aralarında; herkes dükkânını açacak işine bakacak, köylüler köylerine gidecek diye bağırttı. Yalan söylüyorlar bizi cemberekte kesecekler korkusundan millete bir ağlamadır düştü. Cemberek şimdiki hava meydanının bulunduğu yer. O sırada askeri bir araçla büyük gamandarları geldi. Herkesi kendi köyüne yolladı, sevindik. Perakende askerimizi nerede gördülerse hepsini kestiler.

Köyümüze döndük ki, ekinlerimiz sararmış, biçtik. Harmanlarımızı gemledik.

Aradan 22 ay geçti. Rusların Nikolaları indi.

Rus askerlerine kıran düştü (Kıran Kırgın Bozgun) Zemherinin şiddetli zamanı ibi yomat Nikolay-Rusca küfür demekmiş- diyen tüfeğini tersine çeviriyor. Osman kardaş, Rus kardaş, püt püt Neye birbirimizi vuralım. Rus çekilmeye yüz tuttu. Çünkü Moskova’da ihtilal patlak vermişti. Şehri Ermeniye teslim etti.

Çarşıda gördüğü Erkeklerin Ermeni esamisini alıyor, yakaladığını hapse tıkıyordu.

O hengâmelerde idi Ben Nörkâh (Akyaz) dan şehire hısımlarımızdan birinin evine gittim. Evin yaşlı hanımı; anam babam Ahmet kurban olan Ahmet, Meysun hanımın yadigâri Ahmet al şu debbeleri de çeşmeden bir su getir. (Debbe armut biçiminde bakır su kabı) Çeşme muhacir mahallesi – Eskidörtyol denen yerde Ermeniler beni tuttular Ab ibi yomat dacik (Ermenice küfür) diyerek debbeleri elimden aldılar.

Nu idi idi idi (Haydi gel) diye götürdüler. Amma nereye… Millet bahçesine gittik, Var orada tahminen üç yüz kişi Ellerimize birer gemici feneri verdi. Haydin dediler. Kilise meydanına bizleri öldürmeye götürüyorlar. Sarayın içine geldim öldüreceklerini biliyorum. Çilekeş Ahmet tabanları kaldırıp kaçıyor. Mahalle arasına saptım. Arkamdan boyuna ateş ediyorlar. Ben de hem kaçıyor hem de Müslüman yok mu diye bağırıyorum. Molla güzel mahallesinde sesimi duyan bir Türk kızı kapıyı açtı, içeriye düştüm. Evin erkeğini ve oğlunu Ermeni kesmiş. Ev halkından bakide kalanlar, benim kim olduğumu sordular. Kendimi tanıttım. İki kız ve bir yaşlı erkek kalmış evde. Senin ananın, babanın hiç mi aklı yokmuş, bilmiyorlar mı ki Ermeni şehri kırıyor. Seni ne diye bu tehlikenin içine atıverdiler diye büyüklerime kızdılar. Kar dizde, akşam oldu. Hiç aklımdan çıkmaz. Paça getirdiler, yedik. Ben köye gideceğim diye tutturdum. Yalvardılar, yakardılar dinlemedim. Bulunduğum evdekiler kapı komşularına duvarları döğerek seslendiler. Çünkü sokağa çıkmak zor Burada bir Nörkâhlı çocuk var. Köyüne gidecek. Damın kapısını aç ki sizin oraya gele.

Damdan dama, kapıdan kapıya muhacir mahallesinin sonunda Karslı İzzet hanım derlerdi onların evine kadar geldim. İzzet hanımın köyümüzde akrabaları vardı. İzzet abla ben köye gideceğim dedim. Önce beni öldürürler diye bırakmadı. Ne etti, ne dediyse o da dinletemedi. Çaresiz kalıp beni dama çıkarttı. Hapenin (tandırbacası) arkasına saklan da ermeni zincir karakol devriyeleri gitsin seni bırakayım dedi. Gözetliyoruz. Birinci, ikinci devriye gitti. Ahmet aşağıya atla dedi atladım. Vakit yatsıdan sonra köyümüzün yoluna çıktım. Cembereğe ulaştım.

Karşıdan bir araba sesi geldi. Tabi Ermeni arabası idi. Yoldan çıkıp kenarda bulunan çalıların arasına gizlendim. Kar ışığı var korkuyorum beni görürler diye Tarlaların içerisinde dört ayaklı değil de iki ayaklı vahşilerden ürkerek Pizvan’a vardım. Köy ıssız, kimseler kalmamış. Üç beş çalı çırpı toplayıp ateş yaktım. Biraz ısındım aklım başıma azıcık geldi. Köyüme kavuştum. Eve gittim ki, komşular toplanmış, anam bayılmış, babam kuzum kuzum diyerek evin içinde dört dönüyor. Öte dünyadan gelmişim gibi adeta yüzümü gözümü yalıyorlar. Aradan üç dört gün daha geçti. Artık söz mü dinletemiyorlardı, paraya şiddetle ihtiyaç mı vardı nedir bilemiyorum. Bu seferde yeşil kamış götürdüm satmaya. Öte geçeli, Fırat’tan öteye olan köylere denir – genç bir hoca da arpa getirmiş pazara. Hocanın başında sarık ve fes var. Ermenilere arpayı satmış.

Molley baydom saray pulda vay. Eve gel ki paranı verelim demişler. Hocadan sonra benim yanıma geldiler, İşte balaca hil p ni çapu
– Ne istiyorsun kamışların fiyatı ne?
– Ben de dedim ki bir bağ kamış çittiri manat – Dört manat
– Nudavay loş kaya – getir arabaya
– Balaca davay davay gel arabaya bin
– Bindim Balaça baydem saray pulda vay – Eve gidip paranı verelim.

Paramızı alalım diye hoca ile beraber arabaya bindik gittik. Kilise meydanına – şimdiki Bölge Ziraat Lisesi’nin bulunduğu yer – geldik. Arabadan indik. Nu davay saray. Girdik bir evin avlusuna Hocayı götürdüler bir damın içine Ermeni dacikleri, karıları beni bir taş yağmuruna tuttular. Taştan kendimi kurtarayım diye boyuna elimi kolumu kaldırıp kafamı müdafaya çalışıyorum. Öldüresiye atıyorlar. Hocayı içeride çarmıha germişler. Ermeniler başına toplanmış cellat eline bir pala almış hocayı işkence ile öldürüyorlar. Canhıraş bir feryat çıktı, öyle gördüm ki, hocanın yüzü kan içinde yandım Allah diye bağırıyor, Ayaklarımın ucuna basarak yükselip baktım ne göreyim Hocanın burnu ve kulakları yok o hali gördüm. Nasıl olsa beni öldürecekler düşüncesiyle saklanmak için bir ahıra kaçtım. Ahırda ki manzara şöyle idi. Ahır ağzına kadar cenaze dolu. Kiminin kafası parçalanmış, kiminin gözleri oyulmuş, kiminin burnu ve kulakları kesilmiş. Bu gün Kıbrısta ki Rumların vahşilikleri gibi yapmadıkları canavarlık kalmamış, Gözümün önünden hâlâ gitmeyen o feci hal, bana kaçmak için bir cesaret verdi. “Müslüman yok mu cankurtaran yok mu?” diye bağırarak avluya çıktım. Kapıya yöneldim. “Ah diyi ibi yomat dacik dacik” kaçtı tutun diye üzerime çullandılar.

Ben kapıya yanaşmaya çalışıyorum, onlar geriye çekmeye uğraşıyorlar. Bağırmama dört tane Rus kazağı kapının dışına gelmişler. Balaca hor hor balaca hor hor – korkma geliyoruz dediklerini duydum. İmdadıma yetiştiler kapı arkadan kilitli, kazaklar el ele vererek kapıya bir tekme bir bir daha kapının kolu fırladı, Ah diyi bi yomat, Balaca toprak kuşay sizi gidi namussuz herifler çocuğu öldürüyorsunuz ha – diye beni ellerinden aldı. Çeşmenin başına götürdüler. Su içirdi, yüzümün gözümün kanını yıkadı; boynuma su döküp beni ayılttılar. Nu davay bolaca idi idi – Haydi Haydi balaca gel diye atın terkisine bindirip dörtyola Hanımın kuyusu dediğimiz yere getirdiler. Dördü de atlarından indi aralarında bir şey konuştular. İkisi şehirde kaldı. İkisi beni aldı.

– İşto balaca silinni – Nerelisin
– Silinni Nörkâh korkag? Evet Norkahlıyım,
– Nu davay baydom saray – Gel gidelim sizin eve

Yine birinin terkisine bindim, Köye eve, geldik. Babay babay, babam dışarı çıktı. İbi başı düşman Ermeni ibi yomat Ermen toprak kuşay. Ermenice küfrederek; oğlunu öldürüyorlardı biz ellerinden alıp getirdik diyerek beni babama teslim ettiler. Meğer o kazakların ikisi de Rusya’nın Kazan şehrindeki Müslümanlardanmış. Babam bunları bırakmadı misafir etti. Odanın duvarında Kur’an’ı Kerim asılı. Kazağın biri Kur’an’ı Kerimi aldı, öptü başına koydu ve sonra açtı bir aşr-i şerif okudu. Öteki de Ahmediyeyi okudu. Koynundan bir enam çıkarıp biz de Müslümanız, bizim de Cami ve imamımız var dediler.

Ermeni yevmiye yüz kişi toplayıp doğru kilise meydanına. Hafta boyuna tüfeklerle öldürdüler gümbür gümbür. Baktılar ki tüfeğin sesi bol çıkıyor halk kuşkulanıyor. Bir hafta boyuna süngü ile, bakıyorlar ki âhı enin çok oluyor. Bir hafta boyunca da nacak ile öldürdüklerini kuyulara dolduruyorlar. Ermeni ile Rum ve dolayısı ile Yunan vahşilikle denk galiba.

Yine netameli günlerden biri. Öğle çağı evimizde yemek yiyorum. Gülüşah hanım adındaki komşumuz anama seslendi, silâh sesleri geliyor. Hele kalk meysun hanım Yine Ermeni şehri kırıyor. Damlara çıktık. Meğer bizimkiler Deli Halit Paşa idaresinde Azvat geldiğinden (şimdiki Caferli köyü yolu) inmiş şehire hücum ediyorlarmış. Fırat köprülerine geliyorlar ki köprü berhava edilmiş civardan iki kişi bulup nehrin geçit yerini soruyorlar. Onlar da – Her ne hal ise – bilmediklerini beyan edince Halit Paşa tabancasını çekip düşün önüme atlayın suya diye ihtar ediyor. Atlıyorlar arkalarından askerler suya giriyor, Tabii hastaya’ boğulana yorgun ve yaralıya bakacak değil Halit Paşa: Haydin oğullarım vatandaşlar gitmiş durmayın.

Gün bugündür diyerek kendisi de atını Fatih misali suya sürüyor. Nehir buzlu soğuktan askerimizin eli ayağı tutmuyor. Buna rağmen suyu geçen yaylım ateşe başlıyor. Türk kuvvetleri bindirdiği gibi şehirdeki Ermenilerin bir kısmı Terzibaba Hz, nin yanına tekke denilen yere toplanıyor. Ha Türkler teslim aldı, ha alacak diye korkudan neredeyse geberecekler. Sisli bir gün. Ne çare ki askerlerimizde takip edecek takat kalmamış. O zamanın halini benim gibi içerisinde yaşayanlar bilir.

Ermeniler Erzurum cedehinde (caddesinde) yola diziliyorlar. Askerimiz giriyor, bütün kapılar kilitli. Bir Türk anası kapıdan başını uzatıp Ermeni acaba şimdi kimleri mahvediyor diye bakarken şanlı Mehmetlerimizi görüp Osmanlı geldi bizimkiler geldi narasını basıyor. Eline aldığı bir balta ile sokağa fırlayıp eski yıkık şehirdeki Orduevi kapısına, ne duruyorsunuz bizimkiler geldi diyor ve habire vuruyor. Kapıyı kırıp içeridekileri mahsur durumdan kurtarıyor. Bu kısım Erzincan tarihinde izah edilmiştir.

Halit Paşa, şehirde ve köylerde hasara uğrayan yer soruyor. Paşam Nörkâh diyorlar, ertesi günü paşa askerleri ve erkânı ile birlikte Nörkâh’a geliyorlar. Köylülerin bir şeyden haberi yok, irtibat kesilmiş, her ihtimale karşı Ermeni baskın yapar düşüncesiyle köy damlarına gözcü koymuşlardı. Halit Paşa gelirken köylüler bunları Ermeni zannederek Muhtarın emri ile eli silah tutanlar köy mezarlığında mevzi almaya davet edildi. Kadın çoluk çocuklar da buldukları giyim sarınıp bürünsün köy sazlığına gidilsin denildi.

Halit Paşa Pızvan’a yaklaşırken dürbünle Nörkâh’a bakıyor, derhal askeri durduruyor. Köylüler bizi düşman sandı bir hadise çıkmasın. İçimizde bu köyü bilenler askerden ayrılsın diyor. Cırzınlı Mehmet isminde birinin hemşiresi köyümüz de gelinmiş. O çıkıyor. Paşa yanına bir kişi daha katıp, haydın oğullarım, bizim geldiğimizi, Türk’ün geldiğini haber verin diye köye doğru yollandırıyor. Uzaktan bu hali izleyen muhtarımız elçiye zeval yok dedi iki kişide bizden çıkardı.

İki taraf karşılaşıp sarmaş dolaş oluyorlar. Mendiller sallandı, vaziyet anlaşıldı, sazlığa yollananlar geri çevrildi, Köylü bütünü ile mezarlık köprüsünün yakınına toplandık. Askerimize selâm durduk. Artık, atların ayaklarını, tırnaklarını, üzengi demirlerini öpen öpene. Ağlamayan kimse kaldımı ki?

Halit Paşa aferin babalarım, bacılarım kardaşlarım diye bir nutuk söyledi.

Bir taraftan da mendili gözlerine basıp ağladı.

Tarif edemem. Paşa mezarlık köprüsünün taşına çıktı. Bir dua etti; ömrümde öyle bir dua işitmedim. Askerimizi 27 gün köyümüzde besledik.

Askerlik çağım geldi Asker oldum; Erzurum ve Sarıkamış’a gittik, yollar da Ermenilerin yaptıkları yürekler paralayıcı vahşilikleri gördük.

Sarıkamış’tayız. Alay kumandanı bizi eşkıya takibine çıkardı. Sırbasan, Çatak’a vardık. Oradan Barduz’a gittik. Bir kısım toprak yığınlarının yanında durduk Kumandan ellerini kaldırıp lillâhil fâtiha dedi. Ne için kimin için fatiha okuduğumuzu bilmiyoruz. Kumandan açıkladı: İşte bu gördüğünüz yığınların altında çoluk çocuk, genç ihtiyar Ermeniler tarafından vahşice öldürülmüş 7500 kişi yatıyor dedi. Ağlamayan kimse kalmadı. Oradan Allahuekber dağına gittik. O dağ etekleri insan kemikleri ile dolu, aralarından otlar fışkırmış Türk Moskof savaşının hatıraları donan askerlerimizden arta kalan hatıralar.

Dönüp Erzincan’a geldik. Ermeni defolup gitmiş. Kalanlar temizlenmiş, Şehir baştanbaşa harabe enkaz aralarından kuyulardan habire cenaze çıkarılıyor. İnsanlar ile birlikte kasten yakılan evlerden hâlâ duman çıkıyor, yanık et kokuları geliyor.

İşte, çilekeş Erzincanlının başına geçenlerden benim gördüğüm ve bildiklerim bu kadarı.

Birlik Gazetesi,
16 Şubat 1965

Erzincan Nostalji

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz