Ruy Gonzâles de Clavijo’nun Seyahatnâmesi’nde Erzincan

0
795

Erzincan’a Varış ve Erzincan Valisi Tarafından Kabul

Geçtiğimiz yerlerde Hristiyan olan Ermeniler’e rastlıyorduk. 4 Mayıs günü ikindiye doğru Erzincan’a ulaştık.

Ormanlar, dağlar, tepeler içinde geçtiğimiz için yol çok kötüydü. Erzincan civarında hayli kar yağmıştı. Şehir içinden bizi karşılamaya gelenler bize “hoş geldiniz!” diyenler çoktu. Fakat biz, doğrudan doğruya kalacağımız yere gittik. Akşamüstü buranın hakimi, bize her türlü yemekler, yemişler, şaraplar ve ekmekler gönderdi. Pazartesi günü, sabahleyin valinin emriyle bize belirli miktar para gönderilerek her gün bize aynı miktarın gönderileceğini bildirdi.

Erzincan’da kaldığımız süre boyunca bu para bize ödenecekti. Biz de bu parayı ihtiyaçlarımıza harcayacaktık. Öğle üzeri şehrin valisi bize atlar göndererek kendisini ziyaret etmemizi istedi. Bize bağlı birçok muhafız vardı. Şehir dışında bir meraya doğru ilerledik. Vali, alçak bir sedir üzerinde oturmuştu. Altında ipek bir şilte vardı. Valinin etrafında öneli bir cemaat oturuyordu. Biz göründükten sonra, birçok asilzade ilerleyerek bizi karşıladı ve bizi valinin bulunduğu yere götürdüler. Vali yerinden kalkarak bizi karşıladı. Bize elini uzattı. Sonra yanı başına bizi oturtarak bizi çok iyi ağırladı. Valinin sırtında, ipekten mavi renkli altın sırmalarla işlenmiş bir elbise; başında mücevherli, yüksek bir şapka vardı. Şapkanın tepesinde at kuyruğundan bir sorguç bulunuyor ve bu sorguç valinin ensesine sarkıyordu. Bu başlık türü, Timur tarafından icat edilmişti.

Güzel yüzlü bir adam olan vali, kırk yaşlarındaydı. Esmerce biriydi ve sakalı siyahtı. Vali öncelikle bizi gönderen Kastilya Kralı’nın halini sordu. Bize ikram edilmek üzere gümüş bir kadeh alarak, kendi eliyle şarap doldurdu ve bize ayrı ayrı takdim etti. Bunun ardından vali, kadehi mahiyetinde bulunan kişilere verdi. Kadehi alan her kişi, ayağa kalkıyor sonra diz çökerek iki eliyle kadehi tutuyordu. Kadehi bir elle tutmak, valiye karşı hürmetsizlik sayılmaktadır. Bir insan ancak kendi akranının elinden kadehi tek eliyle alabilmektedir. Kadehi iki eliyle alan her kişi, ayağa kalkıyor, bir iki adım sonra diz çöküyor ve bu sırada sırtını valiye doğru çevirmemeye dikkat ediyor. Daha sonra kadehi içerek ayağa kalkıyor; sağ ayağının dizini yere üç defa temas ettirdikten sonra kadehi iade ediyordu. Kadehteki bütün şarabı bir yudumda içmek adettir.

Vali, huzurunda bulunanların hepsine bu şekilde şarap verdikten sonra hizmetçiler, sırtlarında tahtadan sandıkları taşıyan hayvanları getirdiler. Bunların içinde, yemekle ilgili eşyalarla seyyar ocaklar bulunuyordu. Yükler indirildikten sonra sofralar kuruldu. Etler, sinilere konuldu. Aşağı yukarı yüz tencere çıkarıldı. Bunların hepsi yuvarlak ve derindi. Bu tencereler, bana süvarilerimizin giydikleri miğferler gibi görünüyordu. Etler, sinilere konulduktan sonra tencereler de et ve pirinç ile dolduruldu. Her tabağın manzarası başkaydı. Vali ile bizim için kurulan sofranın örtüsü ipektendi. Sofralar kurulduktan sonra herkes bunların etrafında toplandı. Herkesin et kesmek ve yemek için, bir bıçağı ve bir tahta kaşığı vardı. Valinin yanında, onun yiyeceği eti kesecek bir hizmetçi bulunuyordu. Vali, karşısında bulunan iki asilzadeyi kendisiyle birlikte yemek yemeğe davet etti. Nöbet pilava gelince, bu üç kişi, tek bir kaşık kullandılar ve bir sahanda yediler. Kaşığı nöbetleşe kullanıyorlardı.

Taharten ile Şah Ali’nin Hikayesi
Biz yemek yerken genç bir Türk geldi. Gelen gencin yaşı, yediden fazla değildi. Yanında on kişi vardı. Hepsi de atlıydılar. Bizzat vali, bu çocuğu merasimle karşıladı ve onu yanına aldı. Bu çocuk, Sinop’taki İsfendiyar’ın yeğeniydi. İsfendiyar’dan, daha önce bahsetmiştik. Bu çocuk, Timur’un ordugahından dönüyordu. Timur, İsfendiyar’a ait araziden yarısını, onu hemşirezadesi olan bu çocuğa vermişti. Aynı zamanda yine Timur’un ordugahından Erzincan eşrafından iki kişi daha dönmüştü. Bunlar, önceden Timur tarafından esir edilmişken yine kendisi bunları serbest bırakmıştı. Esir alınmalarının sebebi şu idi: Eskiden Erzincan’da Taharten adında büyük bir prens vardı. Bu prens Erzincan ile çevresine hakimdi. Taharten, ölürken meşru bir varis bırakmamıştı. Kaldı ki eşi, Trabzon İmparatoru’nun kızıydı. Fakat Erzincan prensi, ölümünden bir süre önce daha önce bize her türlü imkânı gösteren Erzincan valisinin kendi oğlu olduğunu öğrenmişti. Bu yüzden, bu zatın Erzincan ve çevresine hükümdar olması ve mevkiini sükunetle işgal etmesi gerekiyordu. Oysa böyle olmamış, Taharten’in yeğeni Şah Ali, ülkeye hükmedecek meşru varis olmadığını ileri sürerek bu makamı zapt etmişti. Timur tarafından esir edilen iki asilzade Şah Ali’nin taraftarlarındandır. Timur, Beyazıt ile savaşarak onu yendikten sonra, doğuya doğru geri dönerken Erzincan’da duraklamış, Şah Ali ile onun iki taraftarını hapsederek şimdiki valiyi tayin etmişti. Bu şekilde Taharten’in gayri meşru oğlu olmakla beraber asıl oğlu, babasının ülkesine varis oldu. Timur, Şah Ali’nin taraftarları olan iki kişiyi serbest bırakmakla birlikte Şah Ali’yi hapiste tutuyor ve onu Semerkant’a götürüyordu.

Timurlenk
ile Beyazıt arasında ortaya çıkan ve savaşla sonuçlanan ihtilafın asıl sebebi, adı geçen Erzincan prensi Taharten’in birtakım hareketleridir. Bunu izah etmek gerekiyor. Sırası gelince bunu da anlatacağım.

Ziyafet
Erzincan valisinin bize verdiği ziyafet bittikten sonra müsaade isteyerek kaldığımız yere gittik ve valiyle maiyetini yalnız bıraktık.

Ortalık karardıktan sonra vali, bize birçok yemek gönderdi. Birçok hizmetçi, bize gelerek hizmet ettiler. Ertesi Salı günü bir ziyafete davet edilmekle birlikte, bize ihtiyacımıza sarf olunmak üzere tahsis edilen parayı gönderdiler. Çarşamba günü vali, bizi yemek zamanında davet etti. Bizi, ortasında bir fıskiye olan bir holde kabul etti. Yanında eşraftan birçoğu bulunuyordu. Sazendeler saz çalıyordu. Konak, gerçekten güzeldi ve devlete layık bir şekilde, asil bir zevkle döşenmişti. Vali, içeri girince bize eğildi, sonra bizi kendine yakın bir yere oturttu ve bizimle birlikte şarap içeceğini söyledi. Elçilik heyeti içinde bizzat elçi olan ben, şarap içmiyordum. Fakat ben de bu içki içilen meclisinde bulunacaktım. Bunun için bana şekerli ve güzel kokulu suyla dolu büyük bir sürahi getirdiler. Vali, bunu tattıktan sonra bana verdi. Kendisine ve bana eşlik eden iki arkadaşım ve diğer kişiler ise şarap içtiler.

Bize şaraptan sonra bol bol et, pilav, çorba getirdiler. Bizde önceden anlattığımız şekilde yemek yedik. Et bittikten sonra bize üzüm ve armut sundular, bal getirdiler. Fakat bütün bu süre zarfında şaraba devam ediliyordu. Şarap kadehi çok büyüktü. Kadehten önce vali içiyor, sonra kadehi yanı başındaki kişiye veriyor, o da bir yudumda o koca kadehi boşaltıyordu. Çünkü kadehi bir yudumda boşaltmamak, terbiyeye uymayan bir hareket sayılıyordu. Eşraftan biri, şarap kadehlerini misafirlere sunma görevini üzerine almıştı. Valinin kendisi de ancak birkaç yudum şarap içmişti. Valinin ismi “Pitalibet”ti. Ziyafet, akşama kadar devam etmiş, akşam da iki arkadaşımla birlikte kaldığımız yere dönmüştük.

Erzincan Şehri

Erzincan, nehir kenarında olan bir ova üzerinde kurulmuştur. Bu nehir, herkesin bildiği gibi cennetten kaynayan Fırat Nehri’dir. Şehrin üzerinde bulunduğu ova, geriden bir dağ sırasıyla çevrilmiştir. Dağların tepeleri karla örtülü olduğu halde vadilerde kardan eser yoktu. Etrafta ve her yerde bağlı bahçeli köyler gözüküyordu. Bütün ova, buğday tarlalarıyla, üzüm bağlarıyla doludur. Adım başı güzel bahçelere, verimli tarlalara rastlanır. Şehir; pek geniş değildir ve kuleli bir duvarla çevrilidir. Duvarın birkaç yerinde haç işareti görülmekteydi. Şehrin her evinde teras vardır. Evlere, damdan dama gidilebiliyor. Şehir çok kalabalıktır ve birçok cadde ve meydanları vardır. Buradaki memurların çoğu zengin adamlardır. Bunlardan başka şehirde birçok muteber ve zengin tüccarlar bulunuyor. Halkının çoğu Rum ve Ermeni’dir.

Daha sonraları ayrıntılı bir şekilde anlatacağımız yönüyle Timur, Anadolu’ya ilk akın ettiği zaman Sivas adındaki Türk şehrini kuşatarak zapt etmişti. Sivas, Beyazıt’ın müstahkem mevkilerinden biriydi. Timur, burasını enkaz halinde bıraktı. Beyazıt, Timur’a karşılık vermek amacıyla Erzincan üzerine yürümüş, bu şehri Ermeni olan prens Taharten’den almıştı. Daha sonraları Timur, Ankara’da Beyazıt’ı yenince Erzincan’ı geri almış oraya askerlerini yerleştirmiş ve bu şekilde Erzincan’ı topraklarına katmıştı. Bu olayların ardından Erzincan’ın Müslüman halkıyla Hristiyan halkı arasında bir tartışma çıkmış, Müslümanlar, Prens Taharten’in Müslümanlar’dan fazla Hristiyanlar’a müsamaha gösterdiğini, hatta bu yüzden kiliselerin camilerden büyük yapıldığını söyleyerek şikayette bulunmuşlar. Timur, bu şikayeti dinledikten sonra Taharten’i çağırarak Müslümanların şikayetlerini bildirmiş, Taharten verdiği cevapta Hiristiyanlar’a gerçekten fazla eğilim gösterdiğini, çünkü bunların ticaretle uğraşarak kendisine servet getirdiklerini söylemişti. Bunun üzerine Timur, Hristiyanlar arasında muteber sayılan bir papazın getirilmesini emretmiş. Papaz gelmiş Timur, İstanbul Rumları’na ve Cenevizliler’e karşı hissettiği nefret dolayısıyla bu papaza Müslüman olmasını söylemiş fakat papaz buna razı olmamıştı. Bunun üzerine Timur, bütün Erzincan Hristiyanları’nın kılıçtan geçirilmelerini emretmiş fakat Prens Taharten, merhamet dilemiş, merhamet gösterildiği takdirde dokuz bin parça altın ve dokuz bin parça gümüş hediye edeceğini söylemiş. Timur, bu hediyeyi kabul etmekle beraber bütün Hristiyan kiliselerinin yakılmalarını emretmiş ve şehrin kenarında olan kaleyi işgal etmişti. Bu kalenin adı “Kemah”Timur, bu kaleyi Çağatay prenslerinden birine verdi. Onun kaleyi zapt etmesinin sebebi, çok müstahkem olması ve bütün şehre ve etrafına hâkim olmasıdır. Birçok kervan, Suriye’den gelerek Erzincan üzerinden Anadolu’ya gitmektedir. Bu fırsattan faydalanarak Beyazıt ile Timur arasında meydana gelen savaşın sebeplerinden bahsedebiliriz.

Erzincan Prensi Taharten’in Beyazıt’tan Kurtulmak İçin Timur’a Başvurması
Bu sıralarda Erzincan prensi, yukarıda anlattığımız gibi Taharten adında birisiydi. Prens’in toprakları, Türklerin topraklarına bitişikti.  Türk Sultanı, bütün bu bölgeye hükümran olmak amacındaydı. Özellikle Sultan, Taharten’in elinde bulunan kaleyi zapt etmek istiyordu. Bunun üzerine Beyazıt, Taharten’e bir mektup göndererek kendisine bir vergi vermesini istedi. Taharten, verdiği cevapta vergi vermeye hazır olduğunu ve Sultanı kendine hâkim tanıdığını fakat Kemah Kalesi’ni Türkler’e vermeyeceğini bildirdi. Taharten’e bir cevap verilerek bu kaleyi teslim etmesinin kendisi için hayırlı olacağı söylenmiş, aksi takdirde hem kalesini hem bütün ülkesini kaybedeceği anlatılmıştı. Taharten, bu sıralarda Timur’un ortaya çıkışından ve onun yaptığı büyük işlerden haberdardı. Timur, İran ile savaşmış ve İran prenslerini yenmişti. Taharten, Timur’a adamlar ve hediye göndererek Türkler’e karşı kendisine yardım edilmesini rica etmiş, bütün memleketin Timur’un emrine amade olduğunu söylemişti. Timur, bunun üzerine Sultan Beyazıt’a adamlar ve hediyeler göndererek Taharten’in kendi tabiiyetine ve ona ait arazinin himayesine girdiğini, ayrıca Taharten’e karşı bir saldırının yapılmasını kabul etmeyeceğini bildirmişti.

Beyazıt, o zamana kadar Timur hakkında bilgi sahibi değildi. Onun için dünyada kendi kadar zorlu bir hükümdar bulunmadığını savunuyordu. Bu yüzden Timur’un gönderdiği Tatar’ın verdiği mektubu hiddetle ve gazapla karşılamış. Beyazıt, Timur’un adamına dünyada Timur kadar ahmak bir adam bulunmasına hayret ettiğini, Timur’un hangi cüretle böyle bir müracaata bulunabildiğini, kendisinin Taharten’e karşı istediği gibi hareket etmekle serbest olduğunu, dünyada herhangi bir adama karşı da aynı şekilde hareket edeceğini söylemiş. Sonra Timur’un bir daha bu tür hayallere kapılmaması için onu arayıp bulacağını ve esir alacağını Timur’un karısını kullarından birine vererek onu utandıracağını anlatmıştı. Timur, bu karşılıktan haberdar olunca Beyazıt’a bir ders vermek gerektiğine karar vermişti.

Timur’un Akını ve Şehri İstilası
Timur, Beyazıt’ın cevabını aldıktan sonra Karabağ’dan hareket ederek Erzincan’a geldi. Buradan Türk arazisine geçti ve Sivas şehrinin önünde durarak şehri kuşattı. Padişahın Sivas’taki askeri gücü, Padişah’tan yardım istedi. O zaman Beyazıt, Timur’un kendi arazisine girdiğini anlamış, askerlerini toplamaya başlamış ve ilk kuvvetleri, en büyük oğlu Süleyman Çelebi’nin kumandası altına göndermişti. Padişah’ın ilerleyen ilk kuvveti, iki yüz bin askerden oluşuyordu. Bizzat Beyazıt da diğer kuvvetlerle birlikte hareket edecekti. Buna rağmen Türkler, Sivas’a yardım yetiştirmek konusunda gecikmişler. Çünkü Timur, yardım kuvvetlerinin ulaşmasından önce şehre girmişti.

Timur, Sivas’ı zulmün en büyüğünü uygulayarak zapt etmişti. Timur, kuşatmayı şiddetlendirdiğinden şehrin muhafızları barış istemişler. İki taraf anlaşmış. Timur, şehrin muteber simalarından birkaç kişinin şehirden çıkarak kendisine altın ve gümüş hediyeler getirmelerini istemiş, bunların kanını dökmeyeceğine söz vermişti.

Bu zatlar, şehirden çıkarak Timur’un istediğini getirmişler. Bunları teslim ettikten sonra geri dönmek istemişler fakat Timur, bunlarla görüşmek istediğini ve bu görüşmenin lehlerinde sonuçlanacağını söylemiş. Bunun üzerine Sivas ileri gelenlerinden birçoğu onunla görüşmek üzere ilerlemişler. Onun verdiği söze inanmış ve güvenmişlerdi. Çünkü Timur, gönderilen hediyeleri de kabul etmişti. Fakat Timur, birkaç derin çukur kazdırmış, bu zatlar şehrin kapısından çıkar çıkmaz Timur bunları yakalatmış, onların kanını dökmemeye söz verdiğini fakat onları çukurlar içinde boğduracağını, askerlerinin şehre giden kapılara hücum ettiklerini ve askerlerinin fakir olmalarından dolayı şehri yağmalayacaklarını söylemişti. Timur, neredeyse söylediklerinin tamamını yaptırmış, öncelikle Sivas’ın ileri gelenlerini diri diri gömdürmüş, ertesi gün Sivas’ı yağma ettirmiş, daha sonra şehrin kapılarını kapatarak şehrin içindeki evlerin birçoğunu yaktırmıştı. Timur, bunları yaktıktan sonra çıkıp gitmiş. Timur ile askerlerinin çıkıp gittikleri gün, Beyazıt’ın oğlu Süleyman Çelebi, iki yüz bin atlıdan oluşan ordusuyla Sivas’ın kapılarına varmış, Sivas’ın bir enkaz yığınından ibaret olduğunu görmüş ve Timur’u da yakalayamadığından babasını beklemekten başka bir çare düşünememişti.

Bu sırada Timur, Suriye’yi ve Mısır sultanlarının topraklarını istila etmeye gidiyordu.
Timur, yolda Akkoyunlular’a mensup bazı kabilelere rastlamış, bunlara saldırarak hepsini, reisleriyle birlikte esir almıştı. Bu kabile, elli bin kişiden olduğu halde Timur’a eşlik etmeye mecbur olmuş ve onun tarafından Suriye’ye sevk edilmişti.

Timur’un Suriye’ye Saldırması ve Anadolu’ya Dönüşü
Timur, Suriye’ye ulaştıktan sonra Şam’ı kuşattı. Timur’un Şamlılar’a karşı hiddet ve gazabı vardı. Çünkü Şamlılar, hem vergi vermeyi reddetmişler hem Timur’un elçilerini zindana atmışlardı. Şam şehri, şiddetli bir hamleden sonra susmuş, yağma edilmiş, Şam’ın hünerli sanatkârlarından birçoğu toplanarak koruma altında Semerkant’a gönderilmişlerdi. Bu sanatkârlar, Semerkant’ta kalacak ve oraya yerleşeceklerdi. Timur, Akkoyunlular ile Sivaslılar’dan esir ettiklerini de Semerkant’a, göndermişti. Bunlar arasında Sivas köylerinde yaşayan bazı Ermeniler de vardı.

Timur, Suriye’den hareket ederek İran’a doğru yol aldı. Amacı, yaz mevsimini yukarı Ermenistan’da olan Akhta’ta geçirmekti. Bu sırada Beyazıt, yukarıda söylediğimiz gibi, Erzincan’a saldırmıştı. Beyazıt Prens Taharten’in sebep olduğu olayın ve özellikle Sivas felaketinin etkisiyle Erzincan’a karşı yürümüştü. Beyazıt, Erzincan’ı zapt ederek Taharten’in eşini esir almış fakat onun serbest bırakılmasını ve hiç kimsenin Erzincan şehrine zarar vermemesini emretmişti. Bunun ardından Beyazıt geri dönmüş fakat Beyazıt’ın Erzincan’ı tahrip etmemesi ve Timur’un Sivas’ta yaptığını yapmaması adamları arasında dedikoduya sebep olmuştu.

Bu mevsimde hem Beyazıt hem Timur, kendi memleketine döndüler. Birbirlerine aracılar gönderdiler. Fakat anlaşamadılar. Aynı zamanda İstanbul imparatoru ile Beyoğlu’nda bulunan Ceneviz ileri gelenleri, Timur’a müracaat ederek Türklerle savaştığı takdirde ona her türlü yardımda bulunmaya hazır olduklarını, ona hem asker hem gemi göndereceklerini bildirmişlerdi. Bunlar, gemilerini silahlandırarak Çanakkale Boğazı’nda duracaklar, bu şekilde Rumeli’deki Türk askerlerinin Anadolu’ya geçmesini engelleyecek, sonuçta Beyazıt’ı daha fazla sıkıştıracaklardı.

Ayrıca Rumlar, Timur’a nakdi yardımda bulunacaklarını da haber vermişlerdi. Bu şekilde Türkler, kendilerini hem Timur’un hem İmparator’un husumetiyle karşılaşmış gördüler, iki Müslüman hükümdar, aralarında anlaşamadıklarından kuvvetlerini toplamaya başladılar. Gerçekten Timur, daha çok hazırlıklıydı. Timur, İran’dan hareket ederek Sultan’ın topraklarına girmiş, Erzincan üzerinden Sivas’a gelmişti.


Kaynak:

Timur Devrinde Kadis’ten Semerkand’a Seyahat
Ruy Gonzâles de Clavijo / Köprü Yayınları


Erzincan Nostalji

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Beyazıt ve Timur Tablosu, 1878 Stanislav Çelebovski

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz