“Küçük Şehir“in Demirciler Sokağı

0
320

Yeni adıyla Kemaliye, eski adıyla “Eğin dedikleri…”

“Küçük Şehir”in Demirciler Sokağı

Kemaliye’de bir sokak: Demirciler Sokağı… Sokaktan aşağı indiğinizde sizi güler yüzlü bir demirci ustası karşılar. Diğer meslektaşları işi bıraktıklarından sokağın son temsilcisi olarak sanki nöbet tutuyor gibidir.

Erdal YAZICI

Türküler “Eğin dedikleri bir küçük şehir…” diye başlar, gurbette sıla özlemlerini dile getirir. Bu “küçük şehir”i iki dağ yamacı adeta kıskacına almış gibidir. Bu noktada, bir zamanlar azgınca köpükler çıkararak etrafına korkular saçan Fırat’ın kolu Karasu dizginlenmiş, göl oluşmaya başlamıştır (Keban Baraj Gölü). ‘Kırk Göz’lerden bu “küçuk şehir” Kemaliye’ye baktığınızda hayranlık duymamak elde değildir. Dağ yamacından yılan gibi kıvrılmış yollardan indiğinizde sizi bir tabela karşılar; “Kemaliye 3000”. Bir zamanlar ticaret ve tarımda canlı bir yaşamın sürdüğü “şehir”de aynı canlılığı bulmak olası değil. Karayolları tabelası da bunun kanıtı. Fırat’ın kolu Karasu dizginlenip baraj gölü oluştuğunda yöredeki tarıma elverişli alanları yutmuş, yöredeki ulaşımı felce uğratmış. “Üstüne üstlük” 1988 kışında ilçede çıkan yangın “şehir” in yarısınn kül olmasına neden olmuş. Barajla birlikte süren göç, daha da hızlanmış.

Kemaliye’de bir sokak: Demirciler Sokağı… Sokaktan aşağıya indiğinizde sizi güler yüzlü bir demirci ustası karşılar. Aynı kuşaktan demirci ustalarının son temsilcisidir. Sanki “Demirciler Sokağı”nın nöbetçisidir. Nöbetini ara sıra aksattığında işler arapsaçına döner, sonunda yine de açığını kapatır, birikmiş işleri tamamlar. Seksen sekiz yaşındaki altmış beş yıldır demircilik yapan bu usta Mustafa Önal… “Bir yıl İstanbul’a gittim. Bir ay sonra döndüğümde bir de ne göreyim; bir yığın iş beni bekliyor. Müşterilerim dükkânı açtırıp onarılması gereken işleri bırakmışlar. İşler yığılmış. O işleri tamamlamak için epey ter döktüm.”

Saçları ak pak olmuş bu demirci ustası “saçları değirmende ağartmamış” her halde. Ve işte ustadan bir yığın anılar…

“Bu işe başladığımda dört kişi çalışıyorduk. O zamanlar büyükçe deriden yapılmış bir körüğümüz vardı. Uzun yıllar boğaz tokluğuna çalıştım. Ben sebat ettim bu işi sürdürdüm. Arkadaşlarım sonradan bu işi bıraktılar. İlk yövmiyem günlük 10 kuruşlu. O yıllarda döküm hiçbir şey bulamazdık. Demiri ocakla eritip her şeyi kendimiz yapardık. Mıhları (çivileri) kendimiz yapardık. O devirde elektrik olmadığından işlerimiz bir hayli zordu. Demirleri birbirine perçinle tuttururduk. Şimdi ise işler çok kolay. Körük yerine elektrik motoruyla çalışan hava üfleyicisi, perçin yerine elektrik kaynağı, motorla çalışan zımpara taşları kullanıyoruz.”

Bu “Demirciler Sokağı”nın son temsilcisi atölyede şimdilerde antika sayılabilecek türden çok sayıda demir alet bulmak olası; kapı kilitleri, kapı düğmeleri ve aynaları, dehre (çalı-çırpı ve ot dövmede kullanılır), ızgara, çapa, maşa, balta, köpek tasması, burgu, orak, eyiş (hamur işlerinde kullanılır), keser, çapa, mıh (çivi)…

Yöresel gereksinimleri karşılayan bu aletler daha çok köye yönelik… Bazıları da antika değerinde. Bu konuda Mustafa Usta bir anısını anlatıyor: “Bir keresinde Alman turistler gelmişti. Bir tanesi cebinden tornavida çıkarıp kapının üstündeki “ayna’yı çıkarmaya başladı. Biliyorsunuz kapıların üstünde tokmağın hemen yanına, demirden yapılan süs işlemeye ‘ayna’ denir. Turistler ne kadar para istersen verelim dediler. Ben de ısrarlarına dayanamadım, söküp verdim.”

Değişen koşullara göre bazı aletler çok az kullanıldığından artık yapılmıyor ve bunlardan tek tük bulunuyor. Karasaban bunların başında geliyor. Bazı çapa türlerini de şehirlerden gelen meraklılar alıyormuş.

İşleri konusunda da epey dertli Mustafa Usta; “Bu Demirciler Sokağı’nda eskiden 4-5 dükkân vardı. O zamanlar ticaret çok canlıydı. Mal yetiştiremiyorduk. Karşımızda han vardı. Bu sokakta demirci ustalarının demiri döverken çıkardıkları sesler, gelen giden insanlar… Ama şimdi burada yalnız ben kaldım. Bu sokak şimdi viraneye döndü. Barajın gelmesiyle verimli topraklar sular altında kaldı ve göç başladı. Tarımla uğraşanlar azaldıkça bizim işler de durdu. Yok olma noktasına geldi. Şu anda bir müşteri bulsam Yaşım da bir hayli ilerledi. Gençlerin çoğu dışarıya göç ediyor, bu işe zaten rağbet etmiyorlar. Kısacası şimdi burayı kapatsam bu işi yapacak kimse kalmadı buralarda…”

“El emeği, göz nuru” yapılan bu demir işleri, sağlamlığına, estetik güzelliklerine karşın “fabrikasyon” işlerin yanında gerilemeye ye ve unutulmaya başlandılar. Günümüzde genç kuşaktan kaç kişi biliyor acaba kapı tokmaklarını ve aynalarını, eski kapı kilitlerini,”dehre” ve “eyiş”leri, karasabanları… Bunları ileriki yıllarda demirci atölyelerinde -ki yok olmuş olacaklar- değil, eskicilerde ve antikacılarda bulabilmek için çok taban tepeceğiz!..

Kabil’den bu yana sürüp gelen bir mesleğin son temsilcilerinden biri, demirci ustası Mustafa Önal. Asıl uğraşını oluşturan tarım aletlerinin yanı sıra, konuta ilişkin malzemelerde üretiyor. Ama artık pek kapısını çalan yok. İlerleyen teknolojinin karşısında, Kemaliye’de bile işleri gittikçe azalmış. Bir müşterisi çıksa dükkânını derhal satacak.

Kaynak: Cumhuriyet Dergi, 4.9.1988

Erzincan Nostalji

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz