Erzincan 1939

0
559

1939 Erzincan depreminden bu yana 75 yıl geçti. 17 Ağustos Marmara depreminin 15. yıldönümündeyiz.

Erzincan 1939 tarihsel bir olayı anlatıyor. Bu şarkı müzikal bir sözlü tarih denemesi gibi düşünülebilir. Sözlü tarih belli bir dönemi, bir olayı yaşamış kişilerle yapılan görüşmelerin derlenmesiyle oluşur, sıradan insanların hikayelerinin de tarihin yazılmasında katkısı olmasını sağlar. Teneke Trampet’in bu şarkısında da kendiliğinden bir dönem tanıklığı ortaya çıktı.

Şarkıda, depremin ve Milli Şef İnönü’nün Erzincan’a gitmesi, o sırada doktor olarak orada bulunan Dr. Fazıl Erciyaş’ın anlattığı şekilde, kendisinin yaşadıklarıyla birlikte hikaye ediliyor. Elbette ortaya çıkan anlatının bir kişinin bakış açısından olduğu unutulmamalı.

Politik acıların felaket yörelerine gitmesi, üzüntü paylaşır gibi yapması, devletin yaraları saracağını söylemesi artık sıradanlaştı. Gazetecilerin ihmallerin üzerine gitmemesi isteniyor, halkın şikayetleri tokatla, tekmeyle, polis şiddetiyle cevaplanıyor. İşin doğasında böyle kazaların olduğu iddia edilip ölüm normalleştirilmeye çalışılıyor.

2. Abdülhamit zamanında, 10 Temmuz 1894 İstanbul’undaki büyük depreme ilişkin gazetelerin vermediği birçok bilgiye Agah Efendi isimli bir telgraf memurunun kendi kendine saman kağıdına yazdığı notlarda rastlıyoruz.* Bunun nedeni de basına, depremden “halkın endişeye kapılmayacağı bir şekilde” söz edilmesi yolunda verilen emir; olayları önemsiz gösterme, gerçekleri saklama emri… Örneğin bir gazete “bir aralık olağan zevk ve neşesini kaybeden şehrin yine mutlu havasına döndüğü”nden söz etmiş. Ama ne hikmetse ölen ve yaralananlardan hiç söz etmemiş. Ve gerçek bilgiler ancak zamanın yabancı basınında yer alabilmiş…

Doğadan da gelse, insandan da gelse felaketler hakkındaki gerçeklerin ortaya çıkması için 120 yıl beklememize gerek kalmayacak adaletli günler özlemiyle…

Necdet Sakaoğlu,
#Tarih dergisi, Temmuz 2014

 

Erzincan Nostalji

 

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz