Olimpiyatlardaki ilk “Altın Adamımız” Erzincan-Refahiyeli Yaşar Erkan

0
3394

OLİMPİYATLARDAKİ İLK “ALTIN ADAMIMIZ”
YAŞAR ERKAN

11 Ağustos 1936’da Berlin’in muhteşem stadında İstiklal Marşı çalınıyordu. 100 bin Alman şeref kürsüsündeki bir Türk’ü alkışlıyordu. Bu modern güreşin ilk olimpiyat şampiyonu Yaşar Erkan’dı. Başında defne dallarından bir taç dünyaya bir Türk şampiyonu olarak bakıyordu.

Okuma-yazma öğrenmeden dört yaşında güreşi öğrenen bu büyük şampiyonun ilk antrenörü güreş hastası babası idi. Reşit Paşa İlkokulu’ndaki öğrencilik yıllarında küçük Yaşar rahat durmaz teneffüslerde kendi akranları ile birer birer güreşerek, önüne geleni peş peşe dakikada yenerdi.

Olimpiyatlarda altın madalya alan ilk Türk… Yirminci yüzyılın modern güreşinde de Türkler’in büyük bir varlık olacaklarını müjdeleyen öncü… Türk pehlivanlarına çok ters gelen grekoromen stilde zirveye çıkan adam…

11 Ağustos 1936 günü Berlin Olimpiyat Stadı’nda 100 bin kişi stadın tören direğine çekilen Ay-Yıldızlı bayrağı ve şampiyonluk kürsüsünde boynunda asılı altın madalyası, başında defne dallarından yapılmış olimpiyat tacı ve elinde şampiyonlara verilen çınar ağacı fidanı ile dimdik duran Türk sporcusunu selamlıyor… 200 kişilik bando İstiklal Marşı’nı çalıyordu… Ne bugünkü gibi televizyon yayını vardı, ne de naklen radyo yayını. Türkiye bu onur verici töreni sadece oradaki bir avuç temsilcisi ile izleyebiliyordu. Tribünlerdeki 40-50 Türk bando ile birlikte İstiklal Marşı’nı söylüyorlardı.

Yaşar Erkan Berlin Olimpiyatları’nda önce serbest güreşe girmişti. 61 kiloda Fillandiyalı ünlü Pihlajamaki ve Macar Toth vardı. Bunları yenmek çok uzak bir hayaldi. Ne var ki Yaşar ilk güreşinde bu ünlülere değil Belçikalı Riske’ye düştü ve yenildi. Yaşar, ünlü rakiplerle karşılaşmaya fırsat bulamadan başkalarına yenilerek elendi.

Grekoremen’de 61 kiloda tam 28 güreşçi vardı. Yaşar Erkan ilk güreşini Danimarkalı Nielson ile yaptı. Yaptığı tuş hem kendisi için büyük bir moral kaynağı oluyor, hem de seyirciye Yaşar’ı sevdiriyordu. Sonra Japon rakibini, üçüncü olarak da İtalyan Becia’yı tuşa getiren Yaşar, dördüncü güreşte karşısına çıkan Letonyalı Krindsis’neyi çok üstün güreştiği halde tuşla yenemedi. Sayı ile galip gelince bir fena puan almış oldu. O zaman yürürlükte olan kurallara göre finallere kalan güreşçiler fena puanlarını da beraber getiriyorlardı. Şimdi Yaşar, Fillandiyalı Reini ve İsveçli Carlsson’la madalyaları paylaşacaktı. Finalistler arasındaki ilk güreş Yaşar’la Reini arasında yapıldı. Yaşar rakibini yenemedi. Ve fena puanı dörde yükseldi. Bu sikletin son güreşi için Fin’li Reini ile İsveçli Carlsson mindere çıkarken Yaşar’ın dört, Fillandiyalı’nın dört ve İsveçli’nin üç fena puanı vardı.

… Ve bu son güreşte Fillandiyalı Reini, İsveçli Carlsson’u sayı ile yeniverdi. Şimdi Reini’nin beş, Carlsson’un altı fena puanı olmuştu. Güreşi saha kenarında izleyen Türk kafilesi bir anda olimpiyat şampiyonunun çevresini sardılar ve onu omuzlar üzerine kaldırdılar.

Haberleşme olanaklarının şimdiki ile kıyaslanmayacak kadar zavallı olduğu o günlerde haber ancak birkaç saat sonra Türkiye’ye ulaşıyor ve o gece postacılar Berlin Olimpiyat köyünde Türklerin kaldığı bloka telgrafları yığıyordu.

Bunlardan içinde bir tanesi vardı ki, Yaşar Erkan bu telgrafı yıllarca saklayacaktı. Kısa, içten ve açık ifadeli bir telgraftı bu:
“Kendin küçüksün ama memleket için büyük bir iş yaptın. Artık ismin Türk spor tarihine geçti. Çok yaşa Yaşar.” Bu telgrafın altındaki imza
“K. ATATÜRK”
idi.

Aradan yıllar geçecek ve olimpiyat şampiyonu Yaşar şöyle diyecekti: “Olimpiyat şampiyonluğu çok büyük şey, kuşkusuz. Ama benim en büyük zaferim o telgrafı almış olmaktır.”

Olimpiyat şampiyonu olan ilk Türk, 1912 yılında Erzincan’ın Refahiye ilçesine bağlı İspidi (Yuvadağı) köyünde doğmuştu. Babası, o bölgenin ün salmış pehlivanlarından biri idi: Ali Pehlivan.

Açık Söz Gazetesi, 11 Ağustos 1936

Yaşar köyünde büyümedi, daha dört yaşında iken ailesi ile birlikte İstanbul’a göçtüler. Sultanahmet semtinde bir ev tutup oraya yerleştiler. İlkokul çağına geldiği zaman, güreşi enikonu öğrenmişti bile. İlk güreş ustası babası olmuştu da ondan. Okuma yazma öğrenmeden güreşi öğrenmiş olan bu ilkokul öğrencisi, okul bahçesini çok çabuk bir güreş meydanı haline getirdi. Her teneffüste bu küçük bacaksız karşısına arkadaşlarını alıyor ve onlara güreş öğretiyor, onlarla güreşiyordu. Kısa zamanda Reşitpaşa İlkokulu’nda en fazla ilgi gören oyun ne koşmaca ne birdirbir idi, bu okulda çocuklar hep güreşiyordu. Okula yeni başlamış bir ufaklık sokmuştu bu işi okula. Okulda geçen bu olayları çok yakından izleyen bir öğretmen, Mustafa Bey, Reşitpaşa İlkokuluna güreşi sokan bu çocukla ilgilenmeye başladı. Sonradan okulu bitirip Vefa Lisesi’ne girecek olan bu küçük adamın Kumkapı Güreş Kulübü’ne girmesini de işte o öğretmen sağladı.

Kumkapı kulübünde Yaşar’ı Arap İsmail yetiştiriyordu. Buradaki çalışmalar sırasında o güreşlerin Türkiye’deki en ünlü güreş otoritelerinden biri olan İsmail Hakkı Vefa Bey, Yaşar’ı gördü, dikkatle inceledi ve Arap İsmail’i çağırıp, bu çocuğun sinirli ve inatçı oluşunun güreşçiliğine zarar vereceğini anlattı. Yaşar Erkan için Kumkapı kulübü sadece bir idman yeri değil böylece bir karakter eğitimi yuvası oldu.

Ondan sonra da İ. Hakkı Vefa, Yaşar’ı milli takım antrenörü Raoul Peter’e tavsiye etti. Yaşar 1931 yılında İstanbul şampiyonluğunu kazandı. Fakat 1932’de teknik yetersizliği yüzünden devrin güçlü adamı Abbas Sakarya’ya karşı ağır bir yenilgi aldı. Ve bir yıl sonra artık Türkiye’de kendi kilosunda kimseye yenilmeyen bir güreşçi haline geldi.

Ay-Yıldızlı mayoyu ilk kez 1933’de giydi ve Balkan Şampiyonası’nda bütün rakiplerini yenerek 61 kilo Balkan birincisi oldu. Balkan Şampiyonluğunu sonraki iki yılda elinden bırakmadı.

Milli takımın Macar antrenörü Raoul Peter, Yaşar’ın Avrupalı bir güreşçi gibi yetişmesini sağladı ama, onun grekoromende usta bir pehlivan olmasını Peter’den sonraki antrenörü Fillandiyalı Onni Pellinen sağladı.

Berlin Olimpiyatları’nda İstiklâl Marşı’nı çaldıran ve Türkiye’nin ilk olimpiyat şampiyonu olarak tarihe geçen bu kıvrak, çabuk ve zeki güreşçi zaferini kuşkusuz iyi antrenörler elinde yetişmesine borçluydu. Ama onun daha ilkokula girdiği zaman okul bahçesini güreş meydanı haline getirmesini sağlayan güreş sevgisi nereden gelmişti? Güreşin tekniğini başkalarından öğrenmişti ama onu güreşçi yapan babası idi…

Kaynak: Milliyet

“Olimpiyat Şampiyonu Yaşar’ı dönüşte, babası öper ve tebrik ederken”
Olimpiyat dönüşü karşılama töreninde Yaşar Erkan ve Mersinli Ahmet birlikte kameralara gülümsüyor. (Mersinli Ahmet bu Olimpiyat’ta 79 Kg. Serbest sitilde bronz madalya kazanmıştır. Daha sonra katıldığı 1948 Londra Olimpiyatlarında Grekoromen ağır siklette altın madalya kazanarak ülkemiz adına, Olimpiyatlarda iki madalya sahibi ilk güreşçi ünvanına sahip olacaktı.)
“Yaşar Erkan Olimpiyat dönüşünde madalyası ve fidanıyla Foto Şen’e bu unutulmaz pozu vermişti.”


İLK OLİMPİYAT ZAFERİMİZ

Yaşar’ın çelik kollarında tecelli eden Türk gücünün şeref direğine Bayrağımızı çektiği tarihi gün.

120.000 kişi ayağa kalkıp, şapkalarını çıkarmış Bayrağımızı selamlıyor ve marşımızı dinliyordu.

Berlin: 11-VIII-1936
(Sureti mahsusada Olimpiyatları takibe giden arkadaşlarımızdan)

Aziz ve büyük Türk milletinin şanlı Bayrağı bugün 11 nci Olimpiyatların yapıldığı büyük stadın şeref direğine şeref verdi. 120.000 kişi Türk bayrağını selamladı ve 120.000 insan Türk’ün ilahi kudretini bütün Dünya’ya ilan eden İstiklal Marşını hürmet ve muhabbetle dinledi 240.000 el Türkün muvaffakiyetini alkışladı.

Greko-Romen güreş şampiyonasında Yaşar’ın kazandığı birincilik, bütün Dünya’da bir darbımesel haline gelmiş olan “Türk gibi kuvvetli” sözünün bir efsane olmadığını bu kuvvetin hâlâ mevcut bulunduğunu bütün dünyaya tekrar göstermiş ve 120.000 insanın hürmetle Türk bayrağını selamlamaya ve İstiklal Marşını dinlemeye mecbur etmiştir. Büyük milletim, bununla ne kadar iftihar etsen azdır. Elli milletin en güzide en kuvvetli gençleri ile giriştiğimiz müsabakalarda birincilik almak, öyle zan edildiği kadar ve söylenildiği gibi kolay bir iş değildir. Berlin Olimpiyatlarına giren nice milletler vardır ki girdikleri müsabakalarda derece almak şöyle dursun resmi listelerde isimlerine bile tesadüf edilmiyor. Türk milleti, 11 nci Olimpiyata gönderdiği sporcuların kazandığı muvaffakiyetle iftihar edebilir.

Güreşlere otuza yakın millet girdi bunlardan bayrağını şeref direğine çektirenler parmakla gösterilecek kadar azdır. Hele marşını dinleten, yani birinci gelen bahtiyarlar üç dört milletten ibarettir. İşte bizde bu bahtiyarlardan biriyiz.

O mesut ve şerefli merasim nasıl oldu?

Berlin’deki bütün Türklerin hepsi büyük stadyumda toplandılar yalnız tanıdık bir iki sima aramızda yok. Bayrağımızın bugün şeref direğine çekileceğini dünden biliyorduk. Bayram gününe hazırlanan çocuklar gibi seviniyor bu mesut saati iple çekiyorduk. Merasimin 16.30 da olacağını söylemişlerdi. Hepimiz saat 15 de orada toplanmıştık sevincimizi bu mesut dakikalardaki samimi ve kutsi heyecanımızı benim naçiz kalemimle anlatmama imkan yok. Ben bu saadeti adeta vecd içinde yaşadım, fakat duygularımı yazamıyorum. Aziz okuyucularım bu satırlarda birbirini tutmayan cümleler, kelimeler bulunursa bunu benim bugünkü heyecanıma atfederek mazur görsünler. Bugün Avusturya-Lehistan maçı vardı maç 17’de başlayacaktı, biz maçtan evvel merasim yapılmasını bekliyorduk. 16.30 da merasime başlandı fakat bisiklet, yüzme ve diğer sporlarda kazanan milletlere ait merasim yapılıyor.
Bizler, heyecandan titriyor, bir an evvel şanlı bayrağımızın şeref direğinde yükseldiğini görmek istiyoruz. Bu arada üç defa Marseyyezi dinledik. Bisiklet müsabakalarında birinci gelen dost millet sporcuları Berlin’in göbeğinde Marseyyezi arka arkaya üç defa yüz yirmi bine yakın Almana dinlettiler. Fransız vatanperverliğinin bir destanı ve namesi olan Marseyyezi bütün stat ayakta dinledi.

“Bayrağımız şeref direğine çekilir ve yüz bin kişi marşımızı dinlerken bu büyük mazhariyete eren Yaşar başında defne dallarından yapılmış çelenk, elinde meşe fidanı, göğsünde altın madalya birincilik kürsüsünde; şanlı bayrağımızın yükselişini seyrediyor.”

Fakat saat 17’ye geldiği halde Güreş Şampiyonasının merasimine başlanmıyor. Takımlar sahaya çıktılar. Futbol maçı başladı. Ben şimdiye kadar hiçbir maçı bu kadar üzüntülü ve ızdırapta seyrettiğimi hatırlayamıyorum. Bu maç bitecek, ondan sonra bayrağımız çekilecek. Bu olur şey mi? Bir buçuk saat nasıl bekleyeceğiz? Maç, birde berabere biterse yarım saat daha beklemek lazım gelecek, o vakit ortalık kararacak… Bayrağımız şeref direğinde dalgalanırken resmini aldırmak için dün geceden matbuat fotoğraf servisine müracaat ettim. Muayyen olan fiyattan iki misli fazla para vererek resmin alınmasını temin eyledim, şimdiye kadar hiç bir bayrak merasiminde bayrak resmi alınması adet değildi, yalnız burada bunu ilk defa ben icat ediyorum. Ortalık kararır, resim alınmaz ve bu şerefli hadise fotoğrafla da tespit edilmezse kahrımdan ölecektim. Hele şükür Avusturyalılar, Lehistan’ı 3-1 yendiler. Maçın temdidine lüzum kalmadı. İşte takımlar sahadan çıkıyorlar.

Spikerin sesi duyuldu. Güreşlerin bayrak çekme merasimine başlanıyor. Evvelâ 56 kilonun merasimi yapıldı bu sikletteki birinci, ikinci, üçüncülerin bayrakları çekildi. Birincilik marşını şöyle dinledik işte şimdi spiker söylüyor: 61 kilo. Birinci Yaşar Erkan Türkiye, ikinci Fillandiya, üçüncü İsveç, üç güreşçide sahanın kenarına çıktılar sağlarında ve sollarında merasime memur Alman kızlar var. Yaşar, bu güreşçilerin ortasında. Yaşar‘a, hatıra olarak bir meşe fidanı verildi. Güreşçilere daha evvel madalyaları verildiği için başka yapılacak bir şey yok. 60 kişilik bando, Olimpiyat şeref direğinin altında bulunuyor. Biz marşımızın yerine başka bir hava çalınmasından korkuyoruz. Öyle ya yabancı bir orkestra, belki falso yapabilir. Fakat hiçte öyle olmadı. Bando, bütün ruhlara haşmet ve azamet veren heybetli bir tantana ile marşımızı, o güzel İstiklal Marşımızı çalmaya başladı. Sevgili bayrağımız birincilik direğinin tepesine doğru nazlı nazlı yükseliyor. Onu Fillandiya ve İsveç bayrakları takip ediyor. Almanlar, çok güzel ve büyük bir Türk bayrağını intihap etmişler. Stadın bir tarafında toplanmış olan Galatasaraylı İzciler, bütün Türkler, hepimiz sesimizin yettiği kadar, boğazımızı yırtarak bandoya refakat ediyoruz:

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.


120.000 kişi ayağa kalkmış şapkalarını çıkarmış, Hitler usulü selam vaziyetinde sağ kolunu uzatmış bayrağımızı selamlıyor, marşımızı dinliyor, bu manzaranın azamet ve ulviyetini anlamak için görmek lazım. Tüylerim diken diken oluyor, kalbim öyle çarpıyor. Marşı söyleyemiyorum. Sesim, boğazım tıkanıyor. Heyecan, sevinç, bayrak sevgisi ve bin bir hissin tesiriyle gözlerimden gayri ihtiyari yaşlar akıyor. Bandonun nağmelerine uyan seslerimiz bu muazzam stat da yükseliyor. Bando marşımızın ilk birinci mısralarını çaldıktan sonra ikinci mısralara geçti.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!

Biz bandoyu takip ediyoruz. Son mısra bu 120.000 kişilik insan denizinin ortasında bir kaya gibi duran bir avuç Türkün bağrından bir yanardağdan fırlayan gürültüler gibi yükseliyor; Hakkıdır, Hakka tapan milletimin istiklâl; marşın çalınması bitti. 240.000 el şimdi Türkün zaferini alkışlıyor. Şanlı bayrağım hâlâ şeref direğinde sallanıyor… biraz sonra yavaş yavaş öteki arkadaşları ile beraber iniyor. Çünkü yerine diğer sikletlerde derece alan milletlerin bayrakları çekilecek.

Cumhuriyet Gazetesinin
Olimpiyat Muharriri
AHMET İHSAN

Kaynak: Yaşar Erkan Hayatı ve Güreşleri, 1946



1936 BERLİN OLİMPİYAT DÜNYA GÜREŞ ŞAMPİYONU YAŞAR ERKAN’IN TERCÜME’İ HAYATI

YAŞAR ERKAN

Yaşar Erzincan ilinin Refahiye ilçesinin İspidi köyünde çifçilikle iştigal eden Ali pehlivanın oğludur. 1327 senesinde bu köyde doğmuştur.

Üç yaşında İstanbul’a gelen Yaşar, ilk tahsilini Cağaloğlu Reşit Paşa ilk okulunda bitirip orta tahsilini de Vefa Lisesi’nde yaptıktan sonra o günkü hayat şartları arasında mektebi terk etmek mecburiyetinde kalmış serbest hayata atılınca da 9 sene gibi bir müddet İş Bankası’nda bulunmuştur.

Yaşarın babası pehlivan olması ve bu isimle çağrılması çocukluğundan beri zevkin ı okşardı. Ve o sıralarda ikamet etmekte oldukları Kumkapı bucağı dahilinde, o zamanlar büyük bir faaliyet ve genç topluluğu ile çalışmak da bulunan (Kumkapı Terbiyei Bedeniye) kulubüne yazıldı. Orada gençlerin yapmakta oldukları idman ve güreşleri hayran hayran seyreder ve tekrar evine dönerdi. Günlerce bu vaziyet devam edip gelmekle beraber ruhunda bir volkan ateşi gibi yanan bu hevesini nihayet açığa vuran Yaşar babasından müsaade aldıktan ve elini öptükten sonra bu kulübe dahil olmuş ve çalışmalarına başlamıştır. Yaşar bu çalışmalarına başladığı zaman 16 yaşında bulunuyordu.

Kendisinin sönmeyen bir hevesle başladığı bu güreşe haftanın program günlerinde saat ve dakikasında salona gelir bir köşeye çekilerek sessiz sedasız arkadaşlarının yaptıkları güreşleri dikkat kesilerek seyreder ve sıra geldiğinde kendisine söylenince soyunup idmanlarına başlardı. Muntazam çalışma tahtından günden güne kendinde bir kuvvete varlık his etmeye başlayan Yaşar’ın ilk zamanlardaki utangaçlığı geçmiş arkadaş ve hocalarına daha ziyade yaklaşmış ve bu spor hakkında daha fazla malumat ve bilgi edinmeye başlamıştı.

Günden güne bilgi ve enerjisi artan Yaşar, gerek arkadaşlarının ve gerekse hocalarının nazari dikkate çekmeye ve bu durumu da iftiharla karşılanmaya başlanmıştı.
Yaşar’ın bütün kendi kuvvet ve varlığını his etmiş olduğu bu zamanlarda memleket dahili yapılan müsabakalarda emsallerine karşı başarı elde etmesi ve tekerrür eden müsabakalarda da derece alması sıkletinin bulunmaz bir elamanı olduğunu göstermişti.
Yaşar günden güne artan kuvvet ve işleyen dimağiyle 1932 senesinde tertip edilen Türkiye birincilikleri müsabakalarına iştirak etmiş ve 61 kiloda kendi sıkletinin Türkiye birincisi olmuştur.

Yaşar’ın ilk ecnebi teması 1933 senesinde İstanbul’a davet edilen Macar takımı ile Taksim Stadyumunda kendi sıkletinin ve memleketinin en iyi güreşçisi olan Macar Fabyan ile yapmış olduğu güreştir. Yaşar bu güreşte sarsılmayan maneviyetile herkesi ve hasmını hayretle bırakacak bir güreş yapmış ve yaptığı iki maçta da hasmını yenerek takdir edilmiş ve bütün nazarları üzerine çekmiştir.

1933 de memleketimizde yapılan ve dört milletin iştirak etmiş olduğu Balkan Olimpiyatları müsabakasında hısımlarını her birini kendine has olan Belkündesi oyunu ile yenmiş bu sıkletinin Balkan Şampiyonu olmuştur.

Yine aynı sene zarfında Macarların daveti üzerine Budapeşte’ye giden takımımızda yer alan yaşar, Macar milli takım güreşçilerinden Fabiyan ve Tomlon ile yapmış olduğu müsabakalarda da kazanmış ve derece almıştır.

“Atatürk, Yaşar’ın güreşini dikkatle takip buyuruyorlar.”

1933 senesi nihayetlerine doğru şehrimize davet edilen İtalyan güreşçileriyle Taksim’de Maksim salonunda yapılan ve büyük önderimiz aziz Atatürk’ün huzurlariyle şeref verdiği müsabakalarda 1928 Dünya ikincisi olan Nizzola’nın şöhret ve kuvvetini kırarak bütün varlığıyle çalışmış ve galip çıkmıştır.

Sene 1934 de; her sene tekrarlanması karar altına alınan Balkan Olimpiyatları güreşi bu sene de yine memleketimizde yapılmış ve dört milletin iştirak etmiş olduğu seçkin güreşçileri arasında yapılan bu müsabakada da dört hasmını yenerek yine Balkan şampiyonu olmuştur.

Sene 1934 de; Balkan Olimpiyatları güreşine hazırlık olmak üzere davet edilen Macarlarla İstanbul ve İzmir’de yaptığı güreşlerde de hasımlarını yenmiştir.

Sene 1934 de; Memleketimizde yapılan ve dört milletin iştirak etmiş olduğu Balkan Olimpiyatları güreş müsabakalarında her sene olduğu gibi bu sene de dört rakibini Tuşla yenerek sıkletinin Balkan şampiyonu olmuştur.

Sene 1935’de; Avusturya’ya davet edilen ekibimize iştirak etmiş olan Yaşar bu memleketin en iyi güreşçisi olan Finesonla yaptığı müsabakayı da sayı hesabiyle galip gelmiştir.

Sene 1935’de; İstanbul’a davet edilen Rus takımı ile Ankara’da Bakanlarımızın huzurlarıyle şeref verdikleri müsabakalarda Rus takımının kaptanı ve takımın en teknik ve kuvvetli güreşçisi bulunan hasmıle yaptığı müsabakada birçok zorlukları kırarak ve bükerek hasmını kuvvetsiz bırakmış ve yenmiştir.

İkinci müsabakasını İzmir’de yapacak olan Rus ekibinin kaptanı bu şehirde Yaşar ile müsabaka yapmaktan korkmuş ve kaçmıştır.

Sene 1936’da; Berlin Olimpiyat müsabakalarına hazırlık olmak üzere Almanya’dan davet edilen Münih takımı ile Fin takımı ayrı ayrı tarihlerde memleketimize gelmiş ve yapılan bu müsabakalarda Yaşar kendi sıkletinde bulunan Almanı 3 defa ve diğer Fin güreşçisi olan Reyni’yi 2 defa yenmiştir.

Sene 1936 da; Berlin Olimpiyatlarına hazırlık olmak üzere tertip edilen seçme müsabakalarında Yaşar, kendi sikletinde bulunan tüm hasımlarını yenerek Olimpiyata gidecek takımda 61 kilonun elamanı olarak ayrılmış ve Berlin’e gitmiştir.

Senelerin ağır şart ve yükleri altında hiç bir taraftan bir muavenet ve bakım görmeden kendi varlık ve maneviyatına dayanarak muntazam bir program tahtında azmiyle çalışan Yaşar’ın son ve büyük imtihanı olan Olimpiyat müsabakalarında en büyük amacı başarmak ve milletine emsalsiz bir zafer armağan etmekti.

Dimağında daimi olarak yet tutmuş olan bu amaç nihayet tahakkuk etmişti. Yaşar girmiş olduğu Olimpiyat müsabakalarında 20.000 kişi önünde 52 milletin seçkin güreşçileri arasında kendi sıkletine tesadüf edip derece alan milletlerden Danimarka, İtalya, Letonya, Fillandiya, İsveç gibi güreşin en teknik bilgilerine vakıf milletler güreşçileriyle karşılaşıp ruhunda canlı bir varlık teşkil eden bu zafer amacı nihayet hepsinin yükünü yüklenmek suretiyle kendi sıkletinin dünya şampiyonu olmak hazlarına kavuştu. Ve milletine de şeref ve şanla dolu bir zafer tacı getirdi. Yaşar senelerden beri ecdadımızın hatıralardan silinen izlerini yeniden canlandırdı. Ve spor tarihine unutulmayacak ve hiç bir zaman silinmeyecek bir eser yazdırdı.

Yaşar’ı bu büyük başarısından dolayı ne kadar kutlasak azdır. Çünkü Yaşar bu sahada bütün benliğini, ruhunu, hayatını Türk Ulus’u yoluna feda edercesine çalışmış ve o suretle de bu başarıyı elde etmiştir. Onu sevmek, anmak, bilmek, alâkadar olmak memleket namına en büyük borçlarımızdan biridir. Yaşar sırtına yüklenmiş olduğu bu büyük zafer abidesi ile memleketine kavuştuktan sonra kendisine lâyıkı vechile yapılan merasim ve tebriklerden sonra bir müddet istirahat etmiş:

Ve 1936 senesi Eylül’lünde Festival münasebetiyle memleketimize davet edilen Fin, Estonya, İsveç güreşçileriyle de büyük zaferin hızıyle karşılaşmış ve derecelerin üstünde başarılar almıştır.

1937 senesi İzmir’de yapılan Balkan güreş şampiyonasında yine hasımlarını kolayca yenerek Balkan Şampiyonu olmuştur.

Sene 1940: Yaşar son beynelminel maçı Mısır’lılarla Mısır’da yapmış ve burada da hasmına galip geldikten sonra mütavazi bir şekilde çekilmiş olduğu muhitinde idman ve çalışmalarına devam etmekle beraber arkadaşlarına, kardeşlerine elde edindiği enerji ve malûmatı ve bilgileri söylemek, öğretmek gibi temiz duygularla onların kendine misal olmaya kuvvet ve gayret vermekle meşgul olmuştur.

Yaşar’ın şimdiye kadar yapmış olduğu beynelminel temaslar şunlardır.
Adet / Milliyeti
3 Alman
1 Bulgar
4 Çek
1 Danimarka
2 Estonya
8 Fillandiya
1 Japon
3 İsveç
2 İtalyan
9 Macar
2 Mısır
4 Romanya
2 Rus
5 Yugoslovya
5 Yunan
52

1936 Berlin Olimpiyatları Neticeleri
61 Kilo

1. Yaşar Erkan – Türk
2. Reini – Fin
3. Karlson – İsveç

Yaşar’ın Güreş Tarzı

Yaşar yapacağı müsabakalarda daima kazanacağına inanarak göstererek cesurane girer; hasmının kuvvetli ve zayıf taraflarını arar. Vakti de gelince güreşe kükremiş bir arslan gibi sert girer. Hasmının kuvvet ve maneviyatını kırar ve nihayet kuvvetini yerinde harcayarak hasmını yere serer. O, güreşin bütün teknik noktalarına vakıf olmakla beraber kendisine has olan bir oyunu vardır ki o da “Belkündesi” namiyle icat etmiş olduğu ve 1936 da bütün Dünya’ya öğrettiği meşhur oyunudur.

Yaşar bu oyunu aldığı zaman görülmemiştir ki hasmını yenmesin veya sakat olarak sahadan çıkarmasın.

İşte Yaşar kendi sıkletinde gerek kuvvet, meziyet ve gerekse teknik bakımdan emsalsiz bir harika dır.

İşte o arslan Türk evladının bu güne kadar olan hayatı, tabii güreşleri yukarıda yazıldığı üzere kendi lisanından ve yakınen tanıyanlar tarafından söylenerek yazılmış bir gerçektir.

VİLDAN AŞIR SAVAŞIR
Beden Terbiyesi Umum Müdürü

Kaynak: Yaşar Erkan Hayatı ve Güreşleri, 1946


Arşiv & Yayına Hazırlayan:
Abdullah Bozdemir (Erzincan Nostalji)

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz