Ali Ekber Çiçek’in Son Röportajı ve Gençlere Vasiyeti

0
1377

Aynur ÇELİKCAN

Ali Ekber Çiçek: “9 yaşımda İstanbul’a geldim. Anamdan sonra sazım beni doğurdu. Onun için ben o felsefeyi hep böyle işledim, çizgiyi bozmadan buralara kadar geldim. Her şey aslına bağlı olarak tabiatıyla birlikte yaşatılmalı. Ben 60 yıldır bu parçaları yapıp gençliğin önüne serdim ki, onlara sağlam bir doküman bırakalım. Şimdi onlar bu müziğin aslını inkar ederse, ben buna gücenirim.”

Anadolu’nun tezenesi tükenmez! Sesiyle, sazıyla yeşil bağların, yüce dağların göz nuru; Anadolu insanıyla coğrafyasını ezgileriyle sarıp sarmalayan bir güzel insan, Ali Ekber Çiçek…

“Cahilden Uzak, Kamile Yakın Oldum”
Üç yaşında tezeneyi tutamayan minik ellerin maharetini “büyükler” o zamandan anlar. Potik İsmail Dede, Eyüp Dede, Halil Öztoprak gibi değerli insanların sohbetlerinde gönüllü talebe olur. Genç dimağına, “cahilden uzak durdum, kamile yakın” düşüncesi bu sohbetlerde nakşonulur. Tasavvuf ehli, kamil kişilerin felsefesini sonradan sazına taşır Ali Ekber Çiçek. Yalanın, riyanın önde gittiğini, gerçeklerin arkadan geldiğini erken fark eder ve yola böyle çıkar usta… Der ki: “Gerçekleri insanlara anlatmak ve gerçeğe kavuşmak için çalıştım. Cahilden uzak, kamile yakın oldum. Büyüklerime saygı ile küçüklerime sevgi ile yaklaştım. Konuşulan her kelamı ibadet gibi dinledim. Kimseyi acizlik ve bilgisizlikle itham etmedim.”

12 Yaşında Radyodan Okuduğu Uzun Hava İle Türkü Serüveni Başlar

Yüzünü hiç göremediği babasını, henüz 11 aylık bebek iken, 1939 Erzincan depreminde kaybeden Çiçek, 9 yaşında İstanbul’a gelir. Bir iş hanına sığınıp çalışmaya koyulur. Yaz mevsiminde kerevetin üstünde sabahlayan Çiçek, her gece Allah’a “bu gece üstüme yorgan örtecek misin?” diye sorarken, halasının izini bulur. Halasının kızı, Türk Sanat Müziği’nin meşhur seslerinden Saime Sinan’dır. Halası onu Ankara Radyosu’na götürüp, Muzaffer Sarısözen’e teslim eder. 12 yaşında radyodan okuduğu uzun hava ve türkü, “Ali Baba”yı ustalığa götürecek olan yolun başlangıcıdır.

Sevgiden, acıdan, ayrılıktan, yoksulluktan, kederden süzülerek çıkar eserleri ortaya. Anadolu’nun, Anadolu insanının sade, saf, katıksız yüreğine ezgileriyle ses verir yıllarca… O ezgiler ki, deyişlerle, semahlarla yüreğimizin tam orta yerine kurar otağını… Bir güzel insan!.. İnsan saz çalmakla, türkü söylemekle, derlemekle güzelleşir mi? O, güzelliği yüreğinden yakalamış, parmaklarının ucundan tezeneye, oradan gönüllere yansıtmış bir büyük usta… Bize de “Kılavuz ol gönül bana” diye terennüm ederek, o yüreğin izini sürmek kalıyor..

Yaklaşık 40 Yıl TRT’ye Hizmet Verir

Kırk yıla yakın bir süre TRT’ye hizmet verir Ali Ekber Çiçek… Hayatının neredeyse tamamını Türk Halk Müziği’ni en “saf” haliyle icra etmeye adar. “Âşık Tarzı Deyişler”, “Semahlar”, “Mersiyeler”, “Şaplak Havaları” ve anonim türküleri yorumlar; yorumu, kendisinden sonraki pek çok sanatçıyı etkiler. Kaybolmaya yüz tutmuş birçok türküyü derleyip kayıt altına alan sanatçının, tezene üslubu için 3 yıl çalıştığı “Haydar” ezgisi, UNESCO tarafından 40’a yakın ülkede yayınlanır. Çiçek, müziğiyle Anadolu’nun kültürel renklerini yansıttığı için Avrupa, Amerika ve Kanada’da pek çok üniversitenin yoğun ilgisine mazhar olur.

TRT İstanbul Radyosu, kendi ocağında büyütüp her zaman gurur duyduğu Ali Ekber Çiçek için Aralık 2005’te “Ustaya Saygı Konseri” düzenledi. Yurttan Sesler Korosu ile buluşan sanatçının ne sazı, ne sesi yıllara boyun eğmişti! Tezenesini sazının tellerinde bir çağlayan gibi ustalıkla dolaştıran Ali Ekber Çiçek, dinleyenlerini, Anadolu’nun yürek dağlarında, gönül ovalarında gezdirip getirdi salona… O ezgilere yetişmek ne mümkün! Ancak sevdalı yürekler koşabilir peşinden…

Gerisini Ali Ekber Çiçek Usta’dan dinleyelim…

İstanbul Radyosu’nu yani yuvanızı ziyaretiniz muhteşem oldu, hislerinizi öğrenebilir miyiz?

Ali Ekber Çiçek: “Ben 60 yıllık sanatçıyım. İki sefer Amerika’ya gittim. Kolombiya, Teksas, Michigan, Kanada, Toronto üniversitelerine gittim. Her üniversitede benim dosyalarım var, 550 profesöre bir buçuk saat boyunca, onar dakika arayla resitaller verdim. Çok onur verici yerlere gittim, Dünya Ali Ekber Çiçek’i buradan daha iyi tanıyor. Ama bu onur başka! Çünkü benim bu radyonun temellerinde hizmetim var. Bir de o aşkı, o felsefeyi hiçbir zaman maddiyata dökmedim. Bir tane kızım var, ona ayakkabı alamadığımı bilirim. Hep buna gönül verdim, gençliğe bir şeyler bırakmak için çabaladım.”

Neler bıraktığınıza inanıyorsunuz, türkü adına, sanat adına?

Ali Ekber Çiçek: “Sanat adına şahsen kendi çabamla binin üzerinde derlemeler, ezgiler bıraktım. Onun için çok mutluyum. TRT benim kurumum olduğu için mutluyum. Bu başka bir şey… Emek verdiğim yerde bana onur veriliyor. Bunu hissediyorum ve gözyaşı döküyorum.

Dostlarınız, sevenleriniz çok, ne mutlu size…

Ali Ekber Çiçek: “Çok mutluyum gerçekten. Gençlerin de bana gösterdiği alaka ayriyeten beni mutlu ediyor. Sizin gençlik ne bileyim Michael’ı dinler, bilmem kimi dinler. Ali Ekber Çiçek’ten hiçbir şey anlayamayan bir tür gençlik var. ”

Onlar da sizi bulacaklar bir gün…

Ali Ekber Çiçek: “Tabii… Yol buradan geçer. Bakın buradaki sevgiyi, saygıyı gördünüz. Ama dışarıya çıkıyorum, sizin gibi hanımların çantasını alıp yerlerde sürüklüyorlar. Sevgi, saygı kalmadı, efendilik kalmadı, kadına saygı kalmadı, hak etmeden kazanmak ortaya çıktı. Sevgi, saygı azaldı artık, yalan, riyakarlık önde gidiyor, gerçek arkadan geliyor.”

Dinleyenlerinizle ilk defa ne zaman buluştunuz?

Ali Ekber Çiçek: “Ben 1960 yılında tam kadro olarak 35 yıl İstanbul Radyosu’nda çalıştım. Ondan evvel 12 yaşımdayken Ankara Radyosu’nda Yurttan Sesler’in kurucusu Muzaffer Sarısözen bana canlı yayın yaptırdı. Ve biz Muzaffer Sarısözen’lerin, Ahmet Yamacı’ların, Yücel Paşmakçı’ların, Nida Tüfekçi’lerin, Neriman Hoca’ların disiplini sayesinde buralara geldik. Ağustos ayında bile ben takım elbise giyer, kravat takardım. Bugüne kadar kot pantolon giymedim. Tüzüğümüz neyse ben ona uymuşum. Radyo koridorlarında yürüdüğüm zaman, radyo müdürlerimizle karşılaştığımda, o ceketini iliklerdi, ben ondan evvel iliklerdim. Bunlar başka…”

Türk Halk Müziği için insanın bir ömre kolayca sığdıramayacağı işler yaptınız. Geriye dönüp şöyle baktığınızda “şunu da yapsaydım” dediğiniz oldu mu?

Ali Ekber Çiçek: “Yok olmadı. Kendi dalımda, kendi gittiğim yerlere hiçbir arkadaşım, Zeki Müren bile gitmemiştir. Çok sevdiğim bir sanatçıdır. 12 sene de birlikte çalıştık. Ama şunu demek istiyorum, insan işini severek yapmalı. Yani bir ibadet gibi, bir sevgiliyi sever gibi yapsın. Ben sazımı elime aldığım zaman seviyorum onu, okşuyorum bir sevgili gibi, böyle. Hiçbir zaman maddeye önem vermedim. Ben 25 yılda radyodan ayrılmış olsaydım, radyoevi gibi bir bina yapardım. Bundan birkaç ay evvel İzmir’de bir konser verdim, 70 bin kişi geldi. Hem gençlik Ali Ekber’i seviyor, hem 50’nin üstündekiler seviyor. Çizgimi hiç bozmadan inancımla buralara geldim. ”

Sizin bir felsefeniz var: “Cahilden uzak durdum, kamile yakın”… Bunun anlamından biraz bahseder misiniz?

Ali Ekber Çiçek: “Üç yaşında kucağımda saz olduğunu söylerler. Ben eski Rüştiye’yi bitiren profesörlerin, dedelerin sohbetlerinde büyüdüm. Çocukken beyninize kaydettiğiniz bilgiler, yani o felsefe, sonradan bir çiçek gibi, bir çim gibi büyüyor. O tasavvuf ehli, kamil kişilerin sohbetlerinde büyüdüğüm için, onların bütün felsefesini ben sonradan sazıma taşıdım. Anamdan sonra sazım beni doğurdu.”

Çok erken vurmuşsunuz sazın tellerine…

Ali Ekber Çiçek: “Benim dedem bağlama çalardı. Köyüm 75 haneydi, belki kırkının evinde bağlama vardı. Şimdi benim köyüm, Erzincan merkeze bağlı (Ulalar Köyü) belediye oldu. Ben onlardan ilham aldım. 3 yaşında iki parmağımla onların masasında saz çalıyordum. 9 yaşımdayken, 60 yaşındaki dede kadar bağlama çalıyordum. Sonra İstanbul’a geldim, Cağaloğlu’nda halkevi vardı. Sadi Yaver Ataman Korosu ile Necati Başaran Korosu vardı. İki sene de orada çalıştıktan sonra, halam beni Ankara’ya götürdü. 12 yaşında Ankara Radyosu’nda canlı yayın yaptım. Galiba Amerika’dan röportaj yapmak için bir grup gelmiş, “bu çocuk kaç yaşında” diye sordular. Beni dinlemişler ve “Biz bütün dünya radyolarına diyeceğiz ki, Türkiye’de Yurttan Sesler’de 12-13 yaşında bir çocuk, bir uzun hava bir de türkü okudu. Yarın, 40 yaşında bu ne olacak acaba” diye söyleyip, gezeceğiz dediler.”

Sanat adına yapamadığınız için hayıflandığınız şeyler var mı?

Ali Ekber Çiçek: “Hayır. Ben kendi dalımda, emsallerim arasında en iyisini yaptığıma inanıyorum. Hz. Muhammed’in bir sözü var: “olmaya ki bir mecliste kendinden bahsedesin”.. Ama ben 60 yıllık sanatçıyım, istediğimi rahatlıkla konuşurum, kimse de bana itiraz etmez. Çünkü ben herkese gerçekleri konuşmuşum, herkese hizmet etmişim, çok kişiyi evimde beslemişim. Sazınızı iyi çalın, bir öğretmen gibi verin. Hakikat önden gitsin, madde sonradan gelir cebine girer. Para kazanacağım diye çalışmayın, hizmet edeceğim diye çalışın, ölümsüzlük yolunu bulun diye çalışın derim. Mesela Zafer (Zafer Gündoğdu) benim devamım diyebilirim. O bakımdan Zafer’i herkes seviyor. Arif’i (Arif Sağ) de öyle, Yavuz’u (Yavuz Top) da öyle her gittiğim yerde methederim. Onlar bu halka çok şeyler vermiştir, bunlar inkar edilemez. Cengiz’den (Cengiz Özkan) çok şey bekliyorum. Cengiz de benden nasihatlıdır, benden el aldı. ”

Gençler de türkülerimizi çok seviyorlar. Sizlerin sayesinde tabii…

Ali Ekber Çiçek: “Ne yaparsa yapsınlar yol radyodan geçer. Yol, TRT radyolarından geçer. Radyo bir kültür yeridir. Radyo olmasa Ali Ekber Çiçek olmazdı. Radyo sanatçılarının her yerde edepli, irfanlı oturması, kalkması, ayrı bir sanattır. Radyo bir kültürdür, ahlak müessesesidir, müzik müessesesidir. TRT başka bir yerdir. Dünyanın en üstün vasıflarına imzasını atan bir kurumdur. Onun için biz de TRT’nin o kişiliğini, o ağırlığını bildiğimiz için TRT’ye böyle ibadet gibi hizmet ettik. Saygı kişinin kendisinedir. Onun için çok mutluyum. Halk müziği, Türk müziği, Türk milleti durdukça ilelebet devam edecektir.”

Halk müziğinin genç kuşağına neler söylemek istersiniz?

Ali Ekber Çiçek: “Bir zaman böyle bir yalpa atarsa da yine özüne dönecektir. Ama ben diyorum ki, Ali Ekber Çiçek’in türkülerini, Ali Ekber Çiçek gibi icra etsinler. Ali Ekber Çiçek’in türkülerini leyleği kuşa çevirerek çalmasınlar. Onun yorumu içindedir. Zaten ben bir doküman bırakmışım. Ama bunun gerçeğini yaparsa, o kişi yaşar. Eğer onun üzerinde makaslamalar yaparsa o kişi, o zaman cepçi olur. Cebini doldurmaya çalışır, geldiği gibi gider. Ben bunu arzu etmiyorum tabii. Ben bir parçaya 3 sene çalışmışım. ”

Bu isteğinizi genç müzisyenlere vasiyet mi ediyorsunuz?

Ali Ekber Çiçek: “Gençler hazıra konduğu gibi, hazırı da makaslamasınlar. Onlardan çok ümidim var. Türkü barlarda 30-40 liraya sanat icra edenler var. Biz Michael’ı da dinleriz, Nida Tüfekçi’yi de, Ali Ekber Çiçek’i de, Cengiz Özkan’ı da… Biz tabiatı, mahlukatı seven, yaprağın kopmasını istemeyen bir sanatçıyız. 67’lerde Belgrad Ormanları’na gidiyordum ve bülbül sesi kaydediyordum. Bülbülün sesini diğer kuşlar bastırıyordu. Gerçek de öyledir. Elli kişiyle oturursunuz yalnızsınız, ama kendi kendinize oturursunuz kainatla yekvücutsunuz veya sevdiğiniz bir kişiyle oturursunuz, 6,5 milyar sizin gönlünüzden geçer televizyon gibi… İnsan da bir bülbül. Türkülerimizde bunların hepsi var, eğer iyi dinlersek… Biz sadece türkülerimizi dinlesek, Türk milleti bugünkü sevgisizliğe gelmezdi. “Dinle sana bir nasihat edeyim, Hatırdan gönülden çıkarma beni”… “Ali Ekber Çiçek, sen çok konuştun, biraz sus” desen Ali Ekber gücenir. Ama türküyle “Mecliste arif ol kelamı dinle, El iki söylerse sen de bir söyle” dersen gücenmez. Sözden söze fark var. Biz ince elekten eleyeceğiz, efendim, aklı gönüle indireceğiz, gönül süzgeçlerinden çıkıp kelam olacak, canlı kitap olacak ki bunu anlayalım. Yani müziğimiz bunların hepsini söylüyor. Yeter ki Türk müziğini, halk müziğini dinlesinler.



Onun İçin Ne Dediler?

Sanatçı Arif Sağ:
Eğer bugün bu ülkede Arif Sağ diye birisi varsa, bunda Ali Ekber Çiçek’in çok büyük payı vardır. Onu dinleyerek büyüdüm, 60’lardan sonra arkadaş olarak devam ettik yola. 45 sene birlikte olduk, aynı yatakta yattık, beraber parasız kaldık. Onunla dost olmak başka bir ayrıcalıktır. Ali Ekber Çiçek, “Haydar Haydar”la bağlamanın tarihi sürecinde, bu saza çağ atlatmıştır. Çalmasaydı belki bağlama, virtüöz derecesinde çalınır duruma gelmeyebilirdi. O günün koşullarında virtüözlük yapmıştır.

Sanatçı Yücel Paşmakçı
Elli yıldan fazla kendisiyle dostluğumuz oldu. Çok insan canlısı, dost, vefalı bir arkadaştır. Erzincan türkülerinin en iyi temsilcisidir. Onun çalış ve söyleyişindeki üslup ve tarz, birçok gence örnek, yol gösterici olmuştur.

Sanatçı Belkıs Akkale
O hepimizin ustası. Sazına hakim, billur gibi bir sesi, muhteşem bir yorumu var. Halk müziğine dair bütün güzelliklere sahip. Her yorumcunun sazıyla sesi aynı ahenkte olmaz. Onun sazıyla sesinin tınısı çok yakışıyor birbirine. Bir Neşet Ertaş, bir de Ali Ekber Çiçek gerçekten muhteşem sesler… Kıymetini bilelim.

Sanatçı İzzet Altınmeşe
Ali, yüce demektir. O isme göre de yüce bir insandır. Sazıyla, sözüyle, özüyle, duruşuyla türkü gibi bir ağabeyimizdir. Deyişleri bize sevdiren kişidir. Ne kadar halk müziği sanatçısı varsa, herkes ondan feyz almıştır. Çok büyük katkıları olmuştur. Örnek bir insandır.

Sanatçı Turan Engin
Ben onun talebesiyim. Fevkalade sazına hakim bir insan Ali Ekber Çiçek. Usta bir yorumcu, türküleri sadece nota üzerinde okuyan biri değil, notaların dışında yorum yaparak okuyan bir kişidir. Bugün bir Turan Engin varsa Türkiye’de, evvela Ali Ekber Çiçek sonra TRT sayesindedir.

Ankara Radyosu Eski Prodüktörü Yaşar Özürküt
Tek sazla, türkülerde var olan çok sesliliği meydana çıkaran en usta sazlardan birisidir. Bu bir ustalık. Ömrünü deyişlere, derlediği türkülere adamış, ölümsüz bir insandır.

Sanatçı Nuri Sesigüzel
Sevgiyi, güzelliği, insanlığı, aşkı onda gördüm ben. Onun sazından, onun sesiyle tanıdım. Ağlayarak, severek, gülerek pek çok eserini okumuşum: “Nasıl yar diyem ben böyle yara, Mecnun edip çöle saldıktan sonra, Alemin bağına bülbüller dolmuş, Nidem benim gülüm solduktan sonra…” Ali Ekber bu benim için…

Sanatçı Tuğrul Şan
Halk müziği repertuarına çok büyük katkıları olmuştur. Gerçekten onun derlediği türküler yapısal bakımdan çok klasik bir türkü formunu içeriyor. Hele o “Haydar Haydar” başlı başına bir oratoryo gibi adlandırılabilir.

Röportaj: Aynur Çelikcan

Erzincan Nostalji

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz