Aşık Davut Sulari

0
1831
Radyolarımızın başında sesini ve sazını zevkle dinlediğimiz genç sanatkar Aşık Davut Sulari sazı ile baş başa… (Foto: R. R. Dünyası)

Sesini ve Sazını Dinlediğiniz Sanatkar:

Aşık Davut Sulari

Hazreti Piri – Nasıl aşık oldu? – Başından geçen bir hadise: “Sana söz edenin dili kurusun” – Aşıklık alemi…

Yazan: MEHMET GÖKALP

Mütevazi bir otelin sakin, sessiz ve hoş bir odasındayız. Ortada bir masa duvarda yeşil kadife kılıf içerisinde duran bir Divan sazı, Davut Sulari bu sazı 180 liraya satın almış. İşte, karşımda radyolarımızın başında sesini ve sazını dinlediğiniz Aşık Davut Sulari bulunuyor. Uzun uzadiye konuştuktan sonra:

– Ne zaman aşık oldunuz?
Diye sordum. Biraz düşündü, söylenemeyecek bir sırrı var gibiydi. Sualimi tekrarlamak üzere iken anlatmaya başladı.

– Erzincan’da Topuzlu Baga dağında bir düğünden sonra daldığım uykuda kırklar sayesinde aşık oldum.

– Kendinizi saza ve söze verişiniz aşktan mı, meşkten mi?
– Aşk maceram çok ağırdır. Bunu kalemle yazsam bitmez ciltler dolar. Ben aşkı kolay bir şey zannederdim. Fakat öğle değilmiş. Aşk bir hükümdar gibi hükmettiği yere yetişip nail olunca onu bir zırhtan kale misali yapıyor. Hiçbir kuvvet onun karşısında duramaz.

– Hazreti Pirin her sözünü tutar mısınız?
– Tabii… Bir sene Tortum’da bir kız gördüm. Maşukama benzettim diye pirim beni ikaz etti. Ben de yaya yollara düştüm. Halep’e kadar yaya gittim. Başımdan çok şeyler geçti.

Yanık sesini zevkle dinlediğimiz Memleketimizin öz musikisini dinleyicilerine yudum yudum sunan Davut Sulari, Zonguldak’ta sazını ve sesini dinletirken (Foto: R.R.D.)

Hazreti pirine bu kadar sadık olan Davut Sulari’ye hangi vilâyetleri gezdiğini, nerelerin daha çok hoşuna gittiğini sordum.

Manzum olarak şu cevabı – irticalen – verdi:

Anayurdun her tarafını dolaştım
Derdime dermandır şehri İstanbul
Çaresizken kucağına ulaştım
Hakiki bir candır şehri İstanbul

Yedi dağ üstüne kurmuş temeli

Görmek onu her kişinin emeli
Her devletin dünyalarının bedeli
Göz geçir cihandır şehri İstanbul

Davut Sulari der eri evliya

Barını göndermiş sırrı evliya
Ayasofya kubbesindeki şâya
Lütfiyye ihsandır şehri İstanbul

Sözünü ifalendiren şaire;
– Aşıklık aleminden şikâyet ediyor musunuz? Diye sordum.
– İki gözüm bana şairlik âleminden, şiirden sorma bu sual de bir değiş koşma ister. Çünkü her şairin, her edibin her kâmilin, her âlimin kendine has hususiyeti vardır.

Değerli aşığımızın bu konuda haklı olduğunu takdir edersiniz; zaten kendisinin tatlı, munis sesi insana bir şiiriyet hissini veriyordu. Her taşın altından bir şey çıkarması kabildir.

Davut Sulari, tanıdık ve dostlariyle beraber objektifimiz karşısında. (Foto: R. Radyo Dünyası)

– Mikrofon başında ne duyarsınız?
– Evvelâ heyecan beni sarar, Sonra ferahlarım. Rahatça çalar söylerim.
Geçen sene, radyodaki bir seansında Sadi Yaver bey gene, aşığın başından geçen bir hadiseyi anlatmıştı. Ceylân hikayesi..

Aşık Sulari “Urfalılar ceran’ı ceylân yaptılar, aslı, esası ceran’dır” diyor, hikayesi şudur:

Sulari, arkadaşıyle beraber Erzincan’ın Alize denilen bir köyünden Sarı kaya deresi denen yerden yukarı çıkıyorken yoruluyorlar. Râm taşı denen bir taşın önünde durup dinlenirken arkadaşına:
“Buralarda ceran var mı?” diye soruyor. O da “evet” cevabını veriyor ve “eğer bu ceylân denen ürkek mahlukları sazınla ve sözünle eğlendirip (durdurup) onlara sesini dinletirsen o vakit sana söz edenin dili kurusun!” diyor. O sırada hafif bir ses geliyor… Hafif bir inilti geliyor kulaklarına…

Arkadaşı: “Sulari gel, bak, yaralı bir ceylân var.”
“Ceylâna doğru ilerledim. Beni avcı zannetti. Sazımı görünce yılkındı ki kaça… Ne yazık ki kanlar içinde… İki tane meral denilen yavrusu beyaz, kara gözlü annesinin etrafında meleyip pervane dönüyorlar. Ceylân baş kaldırıp inleyerek ve mahsun bir bakışla titreyip gözlerinden dolu tanesi gibi yaş akıttı. Sazımı elime aldım oracıkta şunları söyledim:”

Gâhnut yaylasından aşarken yolum
Gördüm ki yaralı ağlar bir ceran
Ellerin kurusun vurucu zalim
İnilder, sızılar, ağlar bir ceran.

Arkadaşım dedi: Gittim yanına
Kızıl kanı çıkmış çimen donuna
Zalim avcı yâre vermiş boynuna
İnilder, sızılar, ağlar bir ceran.

İki yavrusu var dağlar merâli
Meleşiyor anaları yaralı
Kuduretten kaşı gözü turalı
İnilder, sızılar, ağlar bir ceran

Davut Sulariyse gördüğün satar
Sanmayın yaranlar kez hille satar
Bizim yaylalarda sürüynen yatar
İnilder, sızılar, ağlar bir ceran

* * *
Kaynak: R. Radyo Dünyası, 1953 

Arşiv & Yayına Hazırlayan
Abdullah BOZDEMİR

Erzincan Nostalji

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz